Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün : “Karşılıksız çek facia yaratır , suçlar artacak”


Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün : “Karşılıksız çek facia yaratır , suçlar artacak”

Sinan Aygün: Suçlar artacak.

Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, karşılıksız çek suçlarından hapis cezasının kaldırılmasına yönelik tasarıyı sert bir dille eleştirdi. Yeni çek yasası yüzünden, karşılıksız çekin çiçek yaprağı kadar masum hale getirildiğine işaret eden Aygün, “Türkiye ekonomisi bir çek faciasıyla karşı karşıyadır” dedi.

Aygün, davaları azaltmak amacıyla karşılıksız çeklerden hapis cezasının kaldırıldığını öne sürerek yeni düzenlemenin çek suçlarını artırmaktan başka bir işe ya-ramayacağına dikkat çekti. Aygün, Çek Yasası’nda düzenleme yapılacağı haberinin duyulmasının ardından çek keşide edenlerin çeklerini ödememesinin, alacaklıların ise mahkeme kapısından, “uyum yasası çıkacak” gerekçesiyle geri döndürülmesinin bunun bir göstergesi olduğunu ifade etti.

‘Çek ödeme aracıdır’

Adalet Bakanlığı’nın Anayasa’nın 38’inci maddesine yaptığı, “Bir sözleşmeden doğan borcun yerine getirilmemesi dolayısıyla, hürriyetten yoksun bırakılamayacağı” göndermeyi anımsatan Aygün, bunun Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanun ile bağdaşmayacağını dile getirdi. Sözleşmenin irade beyanı, çekin ise bir ödeme aracı olduğuna dikkat çeken Aygün, bunun sözleşme gibi yorumlanarak, çek suçlarından hapis cezasının kaldırılmasının ticari kurallara indirilmiş bir hançer olduğunu kaydetti. Aygün, Türkiye’de 5 milyon tüccar ve esnafın iş yaptığını, buna karşılık olarak ise 2000’de 362 bin 611 çek davası açıldığını da sözlerine ekledi.

16/12/2001

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=23963  adresinden alıntıdır.

Sinan AYGÜN

Sinan AYGÜN

9 responses to “Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün : “Karşılıksız çek facia yaratır , suçlar artacak”

  1. Öncelikle yazınız için teşekkür eder çalışmalarınızda başarılar dileriz.

  2. Sayın Aygün… Ülkem ve Ülkemin iş adamları sizin gibi Düşünenleri Başkanı Olarak Seçiyorsa Bir Yerde Bir Yanlış Var Umarım O YANLIŞI GÖRÜRÜZ.

  3. BEN BİLMEM, KİM BİLİR

    KAPI GİBİ BİR ÖRNEK

    Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlığı altındaki 38. maddesinde yer alan “Kimse işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” hükmü ile “Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verme” başlığı altındaki 91. maddesinde yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemez.” hükmü, 5237 sayılı TCK’nun “Suçta ve cezada kanunîlik” başlığı altındaki 2. maddesinde yer alan “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.” hükmü ile “Özel kanunlarla ilişki” başlığı altındaki 5. maddesinde yer alan “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.” hükmü ile 5252 sayılı Kanun’un 5560 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle değişik geçici 1. maddesinde yer alan, “Diğer kanunların 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya kadar ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır” hükmüyle tanınan sürenin de sona ermiş bulunması karşısında; bir kanun hükmü olmayıp kanun hükmünde kararnameyle düzenlenen 551 sayılı KHK’nin 136. maddesine aykırı fiilin suç sayılmasının “Anayasa hükümlerine” ve “TCK’nun genel hükümlerine” aykırılığı söz konusu olmaktadır.

    Buna karşılık; 5237 sayılı TCK’nun 2. maddesi gibi bir hükmün 765 sayılı TCK’nun 1. maddesinde de mevcut olduğu hatırlatılabileceği gibi, 551 sayılı KHK’nin ceza hükmü barındıran 73/A maddesi KHK’ye 4128 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle eklendiğinden Anayasa’nın 38. maddesinde ve TCK’nun 2. maddesinde ifade edilen “suçta ve cezada kanunîlik ilkesi”ne aykırılık bulunmadığı iddia edilebilir.

    Fakat 551 sayılı KHK’nin 73/A maddesinin (c) bendinde suçu tarif eden, suçun unsurlarını ortaya koyan bir hüküm bulunmayıp doğrudan 136. madde hükümlerine atıf yapılması sebebiyle “suçun kanunla konulması” ilkesine uygun davranılmadığından KHK’nin 73/A maddesinin (c) bendine aykırılıktan ceza tayin edilemeyeceği ileri sürülebilecektir. Anayasa Mahkemesine göre de[3] suç ve cezalara ilişkin düzenlemelerin kanun hükmünde kararname ile yapılması mümkün olmayıp, bu eylemlere ceza öngören maddenin yasayla düzenlemesi de bu sonucu değiştirmez.

    Mesele, 551 sayılı KHK’nin 73/A maddesinde hangi fiillerin suç oluşturacaklarını düzenleyen ve müeyyideleri de 5237 sayılı TCK’nun genel hükümleriyle uyumlu hâle getiren bir değişiklik yapılarak çözülebilir. KHK’nin 73/A maddesinin (c) bendinde sadece cezalara ve tedbirlere yer verilip hangi fiillerin suç oluşturacağının belirlenmesinde 136. maddeye dayanılması tercih edildiğinde ise 136. madde hükümlerinin kanun hükmü hâline getirilmesine ihtiyaç vardır.

    Kanun koyucu; benzer durumdaki 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de 5833 sayılı Kanun’la yaptığı değişiklikte, hem marka hakkına tecavüz sayılan fiilleri düzenleyen 61. maddesini hem de cezaları ve soruşturma usulüne dair hükümleri barındıran 61/A maddesini yeniden düzenlemeyi tercih etmiştir. Kanun koyucunun 551 sayılı KHK hakkında da aynı usulü tercih ederek 73/A ve 136. maddelerini yeniden düzenleyeceği tahmin edilmektedir.

    Konuya kanun ile çözüm getirilinceye kadar hangi tutum takınılmalıdır?

    Konuyu marka hakkına tecavüz suçu kapsamında ele alan Yargıtay 7. Ceza Dairesi ise[4] fiilden dolayı 551 sayılı KHK hükümlerine göre ceza tayini mümkün bulunmadığı, 6762 sayılı TTK’nun haksız rekabet hükümlerin uygulanmasına da imkân olmadığı, fail hakkında beraat, fiil konusu eşya hakkında iade kararı verilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır.

    Anayasa Mahkemesi, aykırı hükmü iptal ederken arada bir boşluk kalmaması için iptal hükmünü hemen yürürlüğe sokmayıp doğacak boşluğun doldurulması için kanun koyucuya zaman tanımaktadır. TCK’nun 5. maddesi ile 5252 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi hükümlerinin, diğer kanunlardaki TCK’nun genel hükümlerine aykırı hükümleri kendiliğinden yürürlükten kaldırdığını kabul etmek mümkün değildir. Çünkü TCK’nda, 551 sayılı KHK’nin 73/A maddesindeki hükmün yürürlükten kaldırıldığına dair kapalı ya da açık bir hüküm mevcut olmadığı gibi, 73/A maddesinin yerine uygulanacak bir hükme de yer verilmemiştir. Konuyla doğrudan ilgili olmamakla birlikte, kanun koyucunun TCK’nun genel hükümlerine aykırı kanunları 5. maddeye rağmen kabul edebileceği gerçeği de bu madde hükmünün mevcut haliyle başka bir kanunla konulmuş hükmü tek başına geçersiz sayamayacağını göstermektedir.

    Konuyla ilgili olarak, Anayasa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin görevleri ve yetkileri hakkındaki 87. maddesi ile devamındaki maddelerin ve Anayasa Mahkemesi’nin görevleri ve yetkileri hakkındaki 148. maddesi ile devamındaki maddelerin de gözetilmeleri gerekir. Bir kanun hükmünü geçerliliğini yitirmesi için o hükmü yürürlükten kaldıran başka bir kanun hükmüne veya iptal kararına ihtiyaç vardır. Uygulayıcı mevcut bir kanun hükmünü yok sayamayacağından, kanun koyucu tarafından yürürlükten kaldırılıncaya veya hakkında yetkili mahkeme tarafından iptal kararı verilip bu iptal kararı yürürlüğe girinceye kadar o hükmün varlığını sürdürdüğü düşünülmelidir.

    551 sayılı KHK’nin 73/A. maddesinin birinci fıkra hükümlerinin mevcut durum karşısında uygulanamayacağı görüşü kabul edildiğinde ise 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun haksız rekabet hakkındaki hükümlerinin devreye girmesini engelleyen örtülü ya da doğrudan bir hüküm yoktur. Patentten veya faydalı modelden kaynaklanan bir hakka aykırı davranış yürürlükte olan Türk Ticaret Kanunu’nun 51 ve devamı maddelerindeki hükümleri ihlâl niteliğinde olursa haksız rekabet suçu oluşmuş kabul edilmelidir. 551 sayılı KHK hükümlerinin, 6762 sayılı TTK’nun haksız rekabet hükümlerini kendi kapsamındaki haklarla ilgili olarak yürürlükten kaldırdığına dair görüşün geçerli bir dayanağı mevcut değildir.

    ——————————————————————————–

    [4] a) Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 23.02.2009 gün ve 2007/ 14317 esas 2009/2264 karar sayılı kararı şöyledir:

    “5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun Geçici 1 inci maddesi ve buna bağlı olarak 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 5 inci maddesinin 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe girmesi sonucu ve aynı Kanunun 2 nci maddesi hükmü karşısında dava konusu eylemin atılı suç oluşturup oluşturmayacağı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.

    Bu bağlamda sanığa atılı tescilli marka hakkına tecavüz eylemleri ve bu fiilleri işleyenlere uygulanacak yaptırımları düzenleyen mevzuat tarihsel olarak incelendiğinde;

    11 Mayıs 1888 tarihli Alameti Farika Nizamnamesi ile bu konuda hükümler getirildiği, 03.03.1965 tarihli 551 Sayılı Markalar Kanunu ile yeni bir düzenleme yapıldığı ve Kanunun 54 üncü maddesiyle Alameti Farika Nizamnamesi ile ek ve değişikliklerinin yürürlükten kaldırıldığı, 24.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren ve tescilli markalarla ilgili cezai koruma hükümleri getiren 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 4128 Sayılı Kanunla değişen 82 nci maddesiyle 551 Sayılı Markalar Kanunun yürürlükten kaldırıldığı görülmektedir.

    Sanık hakkında 556 sayılı KHK.nın 61/A-c maddesi uyarınca cezalandınlması için kamu dava açılmıştır. Bu maddenin atıf yaptığı 61′ inci maddede ise kararname hükmüyle suç tanımları düzenlenmiştir. 5252 Sayılı Yasanın geçici 1 nci maddesinde “Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır.”, 5237 sayılı TCK’ nın 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5/1′ inci maddesinde “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” ve aynı Kanunun genel hükümleri arasında bulunan 2′ inci maddesinin birinci fıkrasında ise “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz … ” hükümleri yer almaktadır.

    Olayımızda sanığa atılı eylem, ceza içeren özel bir hukuk düzenlemesi olup 5′ inci maddede sözü edilen özel ceza kanunları ya da ceza içeren kanunlar kapsamında bulunmaKtadır. O halde atılı eylem, TCK’ nın 2′ inci maddesi hükmü kapsamında değerlendirilmelidir. Bu duruma göre, KHK hükmüyle getirilen bu düzenleme TCK’nın 2′ inci maddesinde öngörülen kanunilik ilkesine uygun bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin 03.01.2008 gün ve 2005/15 E, 2008/2 K sayılı kararıyla, gerekçeleri arasında “… suç ve cezalara ilişkin esasları düzenleyen 38′ inci madde Anayasanın ikinci kısmının ikinci bölümünde yer aldığından bu konudaki düzenlemelerin Kanun Hükmünde Kararname ile yapılması olanaklı olmadığı gibi, bu eylemlere ceza öngören maddenin yasayla düzenlenmesi de bu sonucu değiştirmez…” şeklinde görüşe de yer verilerek 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK’nin 9′ uncu maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının b bentlerinin markalann hukuki ve cezai korumasını bütünüyle ortadan kaldıracak şekilde kanunilik ilkesine aykınlık nedeniyle iptal edildiği de bilinmektedir. Bu durum karşısında, 5252 Sayılı Kanunun geçici birinci maddesi ile TCK’nın 2′ inci maddesi ve 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5’inci maddesi birlikte değerlendirildiğinde; 556 Sayılı KHK’nın suç tanımlayan hükümlerinin tümüyle zımni olarak ilga edildiğinin (örtülü olarak yürürlükten kaldırıldığının) kabulü gerekmektedir. Bu hukuki değerlendirmeye göre atılı eylem 556 Sayılı KHK hükümleri kapsamında suç oluşturmayacaktır.

    Öte yandan 556 Sayılı K.H.K ya göre suç oluşturmayan eylemin Türk Ticaret Kanununda düzenlenen haksız rekabet suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunun da bu noktada ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre, 1474′ üncü maddesi gereğince 01/01/1957 tarihinde yürürlüğe giren 6762 Sayılı TTK’nın 57’nci maddesinin 5′ inci fıkrasında; başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, işaret gibi tanıtma vasıtalan haklanna tecavüzün yanında, tescilli ve tescilsiz ayırımı yapmadan marka hakkına tecavüz de haksız rekabet suçu olarak tanımlanmış ve cezası 64′ üncü madde de belirtilmiştir. Bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra 3 Mart 1965 tarihinde yürürlüğe giren 551 Sayılı Markalar Kanunu’nun 47′ inci maddesinde de tescil edilmiş marka hakkına tecavüz halleri ayrı ayrı tanımlanmış ve yaptırımı da 51 ve 52′ inci maddelerde belirtilmiştir. Her iki düzenlemede de tescilli marka kullanma haklanna tecavüz halleri belirlenmekte ve yaptırıma bağlanmaktadır. Bu nedenle gerek Türk Ticaret Kanunu ve gerekse 551 Sayılı Markalar Kanunundaki düzenlemeyle korunan ortak değer, marka kullanma hakkından doğan haklardır. Marka hakkına tecavüz fıillerinin unsurları her iki düzenlernede de aynıdır ve iki yasa birlikte uygulanamayacağından tam olarak oluşan yasa çatışması kurallan uyannca sonradan yürürlüğe giren, tescilli markalara hukuki ve cezayi koruma getiren 551 Sayılı Kanundaki düzenleme TTK’nın 57/5 fıkra hükmünü tescilli markalarla sınırlı olmak üzere örtülü olarak yürürlükten kaldırmıştır. Bu kanun da (551 sayılı kanun) 556 Sayılı KHK’nın değişik 82′ nci maddesiyle yürürlükten kaldırılmış bulunduğundan ve yürürlükten kalkan eski düzenlemeler canlanamayacağından sanığa atılı eylem haksız rekabet suçunu da oluşturmamaktadır.

    Yukarıda açıklanan nedenlerle sanığın temyiz itirazları yerinde görüldüğünden mahkumiyet hükmünün bozulmasına 5237 sayılı TCK.nın 7/1.maddesi ve 5320 sayılı Yasanın 8′ nci maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 322’nci maddesi uyarınca suç oluşturmayan atılı fiilden sanığın beraatine, atılı eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suç konusu olmayan ve inceleme tarihinde yürürlükte bulunan 5833 sayılı Kanunla değişik 556 sayılı KHK hükümlerine göre bulundurulması da bizatihi suç teşkil etmeyen dava konusu eşyaların sanığa iadesine oybirliğiyle karar verildi.”

    • çek sözlü bir sözleşme olmayıp , yazılı sözleşmeler kapsamında çözülmesi hadise bulmuş değerli bir evraktır dolıyısı ile çek kanuna mütekip yasalar 1 ocak 2009 tarihi ile ceza müedileri ve yasal koşul süresi tamamlamakla beraberki ; yeni yasa bu esnadada yapılmamıştır ve yapılması gündemdedir dolıyısı ile TCK 2 . mddesi yasası olmayan bir yasa itibarı ile devreye girmekle yükümlü bir madde olmaktadır..
      Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi

      MADDE 2. – (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

      (2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

      (3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz
      dolıyısı ile sürmüş olduğunuz fikir mualakta kalmış olup yasal mevzuat açısından geçerli değildir…

  4. Sn Aygün Haklı Hapis cezası ekonominin sağlıklı yürümesi için şarttır !!!

    Kredi kartlarına, senetlere, apartman aidatlarını ödeyemeyenlere, herkese ama herkese hapis cezası şart !!!

    Çünkü bizler ahlaksız !!! oldugumuz için ancak hapis cezası oldugunda borcumuzu oderiz !!!!

    Başka türlü ekonomi yürümez, bankalar ve yardakçılarının karları azalır, tefecilerin karları düşer…

    Yazıklar olsun oturduğun mekana, ticaret anlayışına, seni oraya getirenlere …

    İnşallah bir gün bizlerin durumuna düşersin Sn Aygun…

  5. Çin’e Özel Tahvil Satalım

    Zafer Çağlayan, Çin’de Bulunan 2.1 Trilyon Dolarlık Döviz Rezervine Dikkat Çekerek Özel Tahvil Satalım Önerisinde Bulundu.

    Çağlayan, şunları söyledi: “Çin’in rezervlerinin 800 milyar doları ABD’nin tahvillerine bağlı. Bir kısmı da farklı para birimlerinde tutuluyor. Bu paraların tutulduğu ülkelerin faiz oranlarına bakıldığında hiçbirisi Türkiye’nin üstünde değil. Türkiye’de faiz getirisi daha yüksek dedi.

    NEDEN TÜRKİYE’YE ÜLKEMİZE SICAK PARA OLARAK GELEN DÖVİZE YÜKSEK FAİZ ÖDÜYOR.
    BU ÖVÜNÜLECEK BİR ŞEY Mİ?
    NEDEN BİZ KENDİ DÖVİZ REZERVLERİMİZİ AMERİKADA DÜŞÜK FAİZLİ BONOLARA YATIRIP ,BAŞKALARINA BİZE GEL YÜKSEK FAİZ AL DİYE AKIL VERMEYE ÇALIŞIYORUZ.
    ÖZELLEŞTİRİLECEK BİR ŞEYDE KALMADI
    ÜLKE SANAYİİ CAN ÇEKİŞİYOR
    BÜTÇEDE REKOR AÇIK
    BU YÜKSEK FAİZLERİ SONRA KİMİN PARASIYLA ÖDİYECEKSİNİZ?
    ASLINDA BU FAİZLER KİMİN CEBİNDEN ÇIKACAK ÖNCE BUNU AÇIKLAYIN DA ÖĞRENSİN HERKEZ İLERİDE ÖDEMESİ GEREKENLERİ

  6. SAYIN AYGÜN KİMSE GÜVENMEDİĞİ ESNAFA MAL VERMEYECEK O ZAMAN ALIŞVERİŞ SENETLE OLACAK TARIK..

    • Sayın Aygünün bu demeci beni hayrete düşürdü.Yıllarca Ticaret odasında başkanlık yaptı. BAŞKANLIĞINI YAPTIĞI İNSANLARA GÜVENMİYORMUYDU.Çeki kendine kalkan ediniyor.
      Vadeli çek senettir.Senet verilince cinayetmi çıkıyor.Çek kanunu en çok tefecileri bozuyor. İnsanların verdiği çek bedelinin 3 katını tahsil ediyorlar.

      • sinan aygün bu gün ne düşünüyor acaba 2001 yılından beri belki köprülerin altından farklı
        sular akmıştır

Yorum yaparak destek olabilirsiniz