Haberler


Bizi ilgilendiren haberler …

96 responses to “Haberler

  1. Aylardır, az da olsa, çek mağdurlarının yorum eklemekte olduğum tüm sitelerinde

    ” “KARSILIKSIZ CEK’E HAPIS CEZASININ KALKMASI” GIBI “TAAHHUDU İHLALLERDE VERİLEN HAPİS CEZASININ KALKMASI” İÇİN TEK YOL AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ – AİHM NEZDİNDE YAPILACAK ÇOK SAYIDA MÜRACAATTIR ! ”

    diye basbas bağırıyorum. Eskiden çek mağdurlarını uyutan site şimdi de taahhüdü ihlal mağdurlarını uyutmaya ve onları hükümete bel bağlamaya, hükümete yalvarmaya yönlendirmeye çalışıyor.

    Tek çözüm yolu bellidir : AİHM MÜRACAATLARIYLA HÜKÜMET ÜZERİNDE BASKI KURMAK !

    Gerisi laf-ı güzaf…

  2. APC/Çek Mağduru Arkadaşlar,
    Eve Yapılan Haciz Mağduru Arkadaşlar,
    Taaahüdü İhlal Cezası Mağduru Arkadaşlar,

    Hepimizin bildiği ve farkında olduğu gibi T.C. Hükümeti ve T.B.M.M. karşılıksız çekte uygulanan hukuksuz, haksız, adaletsiz ve çağdışı hapis cezasını vatandaşları düşündüğü ve bizler kendilerine e-posta gönderdik, faks çektik, mektup yolladık, çok azımız da telefon açtık diye kaldırmadı !

    Bu hapis cezasının kaldırılmasının tali sebebi mahkemelerin tıkanması ve cezaevlerinin dolması ama ana sebebi AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’nden alınacak cezaların sayıca çokluğu ve paraca devasa büyüklüğüydü !

    Ayni haksız, hukuksuz, adaletsiz, ve çağdışı uygulama taahhüdü ihlale karşılık verilen hapis cezalarında ve evlere taciz maksadıyla yapılan hacizlerde de yaşanmaktadır.

    Özellikle taahhüdü ihlale verilen hapis cezaları (aynen karşılkısz çeke verilen hapis cezalarında olduğu gibi)

    “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz”

    hükmünü apaçık içeren T.C. Anayasası 38.Maddesini ve A.İ.H.S. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 4 No.lu Ek Protokolünün 1.Maddesini

    alenen ihlal etmektedir !

    BU HAKSIZLIK, HUKUKSUZLUK, ADALETSİZLİK VE ÇAĞDIŞI ZİHNİYET KARŞISINDA ELİMİZDE YİNE BİR TEK SİLAH VARDIR : HUKUK SİLAHI !!!

    Bu hukuk silahı gerek T.C. mahkemelerinde, gerekse A.İ.H.M. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) hakkımızı aramakla ses getirir.

    Yapmamız gerekenler bellidir :

    1 – Gerek T.C. Anayasası ve gerekse T.C. Devletinin imzalayarak kabul ettiği uluslararası bir metin olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi maddelerinin ihlal edildiğini kamuoyuna (gazeteler, dergiler, televizyonlar, internet haber siteleri gibi kanallar aracılığıyla) duyurmamız,

    2 – Bu uygulamalara bir an önce son verilmezse HAKKIMIZI AİHM-AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ nezdinde arayacağımızı yukarıda belirtilen vasıtalar ile ve bunlara ilave olarak e-posta, telefaks, mektup, telefon ile kamuoyuna, TBMM’ndeki milletvekillerine, TC Hükümeti bakanlarına ve ayrıca ulaşabildiğimiz tüm sivil toplum kuruluşlarına bildirmemiz, ve

    3 – Taahhüdü ihlalden ceza alıp bu yüzden

    (a) hapis yatıp çıkmış,
    (b) halen hapiste olan,
    (c) hapse girmemek için yurtiçinde kaçak olan, ve
    (d) hapse girmemek için yurtdışına çıkmış olan

    arkadaşlarımızın biranönce AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’ne şikayetçi olarak dava açmaları.

    TBMM’ndeki milletvekilleri ve özellikle TC Hükümeti bakanları bizim durumumuza (daha önce karşılıksız çeke hapis cezası uygulamasında olduğu gibi) lakayd kalabilirler ama AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ silahımızı iyi kullanabilirsek, istemeden de olsa (ÖZELLİKLE BAROLARIN VE AVUKATLARIN, TEFECİLERİN KARŞI ÇIKMASINA RAĞMEN) gereken düzenlemeyi yapmaya mecbur kalacaklardır.

    Çare ve çözüm maalesef bir kere daha AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’ndedir …!!!

    Bilgi ve değerlendirmenize saygılarımla sunarım.

  3. icrada imzalatılan borcluyu daha cok magdur eden tahudu ihlal cezaları kalkacakmı 3.yargı patinde buna yönelik bir duzenlleme varmı

    • Sayın Abdullah PELVAN;
      ÖNEMLİ OLAN BİLGİ DEĞİL, ÖNEMLİ OLAN İLGİDİR. ALLAH’IN OKU EMRİNİ YERİNE GETİRMEK İÇİN DE İLGİ ŞART.
      SİZ BİR SORU SORUYORSUNUZ. BUNUN CEVABI BU SİTEDEDE BENİM KENDİ SİTEMDE DE DEFALARCA VERİLDİ.
      FAKAT İNSANLARIN OKUMAMA İSTEĞİ, BU SEBEPLE OKUMA ÖZÜRLÜ OLUŞU BUNLARI GÖRMEYE ENGEL TEŞKİL ETMEKTEDİR.
      BİLGİ TOPLUMU OLMANIN YOLU, BİLGİYİ ARAMAKTAN GEÇER. BİLGİYİ ARAYIP BİLGİ SAHİBİ OLMA YERİNE,SORMAYLA YETİNMEYİ TERCİH EDENLER; SORUYA CEVAP VERENİN BİLGİSİ İLE YETİNMEK ZORUNDADIRLAR. YA SORUYA CEVAP VERENDE CAHİL BİRİ İSE.
      TAHKİK ETMEK İÇİN ÇEŞİTLİ BİLGİLERİ ARAYIP BULMAK, BUNLARI LAYIKI İLE OKUYUP ALGILAMAK VE DOĞRUSUNU BULMAK İÇİN DE MUHAKEME ETMEK ŞARTTIR.
      TOPLUMUN BİR ÇOK FERDİ BUNLARI YAPMAK YERİNE, SİZİN DAVRANIŞINIZI SERGİLEDİĞİ İÇİN BELAMLARIN (BİLGİYİ ŞAHSİ ÇIKARLARI İÇİN İSTİSMAR EDENLERİN) KURBANI OLMAKTADIR.
      İŞTE BU YOLSUZLUK EKONOMİSİ POLİTİKALARI SİSTEMİ BU YÜZDEN AYAKTA KALMAKTADIR.
      Hastanelerde (özel veya resmi) bir çok sağlık hizmetine ücret alınmamasına karşın; bunu bilmeyenler fatura bile almadan ücret ödemektedir.
      Ya bankalar. Bir çok hizmeti promasyon olarak yapmak zorunda olmalarına rağmen ücret talep etmekteler.
      TAAHHÜDÜ İHLAL, BUTLAN HUKUKU ESERİDİR. SUÇ OLARAK TELAKKİ EDİLMESİ VE YARGILANMASI İLE CEZALANDIRILMASI SONUÇLARI DA BUTLANDIR. HAKSIZLIKTIR.
      ÜÇÜNCÜ YARGI PAKETİ İÇİNDE BUNUNLA İLGİLİ ÇALIŞMA YOKTU. ANCAK PAKET ADALET KOMİSYONUNDA TARTIŞILIRKEN BU VE DİĞER HUSUSLAR EKLENMEK İÇİN ALT KOMİSYONA GÖNDERİLDİ. YAKINDA ÜST KOMİSYONA GELMESİ BEKLENİYOR. O ZAMAN HEP BERABER OLANI GÖRECEĞİZ.
      BU KONUDA ÇALIŞMALARIMIZ SÜRÜYOR.
      TA Bİ Kİ YİNE MAĞDURLARIN KATKISI OLMADAN.
      OLMADIĞI DA BİR BAKIMA ÇOK İYİ, BİLİNÇSİZ KİŞİLERDEN FAYDA DEĞİL, ZARAR GELMEKTE ÇÜNKÜ.
      BENİM DE ÜYESİ OLDUĞUM SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ BU KONUDA DAHA GÜZEL ÇALIŞMAKTA.

  4. icrada imzalatilan tahudu ihlal anlasmasinl yerine getiremeyen benim gibi binlerce borclu magdur vatandas HUKUMETİMİZİN CEK YASASİNDA YAPMİS OLDUGU BENCE DEVRİM YASAYI CIKARMAKLA BİNLERCE VATANDASİMİZI RAHATLATMİS VE ÖNUNU ACMISTİR BU KONUDA BASTA ADALET BAKANİMIZ SADULLAH ERGİN VE BU YASAYA DESTEK VEREN BUTUN MİLLETVEKİLLERİMİZİ ESKİ BİR CEK MAGDURU OLARAK BİR ESNAF VATANDAS OLARAK CANDAN KUTLARİM CUNKU BENDE 1992 YILINDA 3167 SAYILI YASADAN BENDE HAPİS YATMISTİM HAPİS YATIRMAKLA BORC ÖDENMEYECEGİNİ EN İYİ BİLENLERDENİM SİMDİ HUKUMETİMİZDEN AVUKATLARİN İCRADA İMZALATTIKLARİ TAHUDU İHLAL ANLASMALARININDA HUKUMETİMİZİN BİR YASA CİKARİP TAHUDU İHLAL İN SUC OLMAKTAN CIKARİLMASİNİ TALEP EDİYORUM SAYGİLARİM İLE .ABDULLAH PELVAN TEKİRDAG/HOSKÖY/KASABASİNDA ESNAF SAYGİLARİM İLE

  5. BURHAN İŞCAN

    TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANLIĞI’NA

    HUKUK FAKÜLTELERİNİN VE BAROLARIN VARLIK NEDENİ NEDİR?

    Türkiye Barolar Birliği’nin, “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’ hakkında kamuoyuna yönelik basın açıklaması” nı esefle okudum. Bu ülke toplumunun adaleti sağlayacak hukuka niçin sahip olmadığı gerçeği bir kere daha ortaya çıkmıştır. Bu yazıya eleştirilerim aşağıdadır. Erişebildiğim tüm internet sitelerine dağıtacağım. Toplumumuzu bu zihniyetle mücadeleye çağırıyorum.
    Hukuk Fakültelerinin ve Baroların varlık nedeni nedir?
    Yolsuzluk ekonomisi politikalarını ayakta tutan yasalara, “ekonomi batarsa hepimiz batarız” anlayışında destek vermek için mi varlar?
    Adalet Mülkün temeli değilmidir?. Bu temel olmayınca, temelsiz yapı ne kadar ayakta durabilir?
    Bu gün toplumumuzun yargı sorunlarının başını “etkin savunmanın olmaması” çekmektedir. Nasıl ki hastasına şifa vermeyen bir kişiye doktor denmezse, ki tıp fakültelerinin amacı budur; müvekkiline etkin savunma ve hukuk yardımı yapmayan kişiye de ne avukat ne hukukcu denebilir. Hukuk fakültelerinin ve baroların amacı bu anlamda nitelikli dolandırıcılar üretmekmidir?
    Hukuk fakültelerinin ve baroların amacı; “başarısız icra takibi yaparsak, bize kimse iş vermez; bu yüzden ayakta kalmamız zorlaşır, geçinmemiz zorlaşır, yargısız infazla cebri icra kolaylaştırılsın” feryadı yapan avukatlar mı yetiştirmektir? (gençbaro adlı sitede avukatlar bu feryadı yapıyorlar.)
    Bakın bu yazıda;
    “6-Yine tasarıda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmada Hazır Bulunacaklar” başlıklı 118. maddesinde zorunlu müdafiin yokluğunda da karar verilebileceğini öngören değişiklik adil yargılanma ilkesine ve savunma hakkına açıkça aykırıdır.” Denilmektedir. Küresel hukuk anlayışında “masumiyet karinesi” gibi bir şey varken; Hukuk Fakültelerinin ve Baroların amacı, içinde bulundukları toplum insanlarına yargısız infazla zulüm yapılmasını sağlayan savunmasızlığı meşru göstermekmidir? Niye zorunlu müdafii yok? Zorunlu müdafinin görevi nedir?
    Hukuk Fakültelerinin amacı, bu toplumun asıl ihtiyacı olan “İHTİSAS MAHKEMELERİ” oluşumunda görev yapacak “ İHTİSAS HUKUKCULARI” yetiştirmekmidir; yoksa ÖZEL YETKİLİ SAVCILAR yetiştirip ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN oluşumuna katkı vermekmidir?
    Hukuk devleti olmanın yegane şartı, hukuk oluşturacak hukukculara sahip olmaktır.
    Bir ülkede hukuk yoksa hukukcu da yoktur. Ülkemizde İTHAL yasalar vardır. Hemen hemen tüm yasaların temeli ithaldir. Hukuk fakültelerinin vazifesi; bu ithal yasaları bozup BUTLAN HUKUKU oluşturmak mıdır, yoksa ülkemize küresel modern hukuk anlayışında adaleti sağlayan yeni yasalar kazandırmakmıdır?
    Bu ülkede maalesef yasalar var, fakat ezberci hukuk anlayışında bu yasaları algılayamadığı halde kendini hukukcu sananlar da var; dolayısıyla yasalar var fakat hukuk yok. Çünkü hukuk oluşturacak hukukcu yok. Hukuk fakültelerinin amacı bu enflasyonu oluşturmak mıdır?
    Hukuk Fakültelerinin ve baroların görevi; “İCRA TAKİBİ” yapmaktan başka bir halta yaramayan avukatlar mı yetiştirmektir. Ki bu avukatlar CEBRİ İCRA ile YARGISIZ İNFAZ olmadan icra takibini bile ellerine yüzlerine bulaştırmaktadır.
    ÇÜNKÜ EZBERCİ ZİHNİYET in ürettiği avukatlardan ezbere hukuk oluşmaktadır.
    Bu ülkede EZBER BOZMAK MÜMKÜN DEĞİL Mİ?
    Örnek vereyim. 5941 sayılı yasanın gizli bir af yasası oluşmasını sağlayan sebep, yasanın birinci maddesinin ikinci fıkrasının avukatlar tarafından algılanmamasıdır.
    Bu algılayamama, fuzuli mahkemeleşmelerin oluşmasını bu sebeple alacak tahsilinin gecikmesini sağlamıştır. İzmir 26. Asliye Ceza Mahkemesi bu durumu fark etmiş, yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine müracaat etmişti. Gerekcesini okuyunca haklılığımı görebilirsiniz. Oysa maddede belirtilen genel hukuk kuralları bilinçli hukukcular tarafından uygulansaydı bunların hiç biri olmazdı.
    Bunları uygulamak yerine, avukatların dosya harici para tahsilatı(tefeci mi demek lazım, mafya mı?) işlerine geldi.
    Küresel hukuk, hukuk oluşturmada ISLAH FAKTÖRLERİ ni göz önüne alır. Bunlardan en belirginleri ETKİN PİŞMANLIK ve UYUŞMA dır. Bunların önüne geçen sebeplerin başında, demoklesin kılıcı gibi dayatmacı yaptırımlar gelir. Bir elden ses çıkmaz. Bir suçun oluşması tek taraflı olmaz. Suçu işleyen suçlu kadar, suçtan zarar gören de suçun oluşumunda katkılıdır. Sorumluluğu tek tarafa yüklemek için iletişimi kesmek ıslahatcılık mıdır?
    Hukuk Fakülteleri ve Baroların amacı ARABULUCU olarak, ıslah da edici hukukcular yetiştirmek değilse; toplumda öc alma duygusu ile kin ve nefret taşıyan insanlar için hukuk oluşturmak mıdır?
    YOKSA! Hukuk Fakültelerinde ve Barolarda; Bu şekil hukukun küresel emperyalizm iktidar seçkinlerinin, müstemleke yapmak istedikleri ülkelerde uyguladığı PARÇALA-BÖL VE YÖNET politikasına hizmet ettiğinin bilinci yok mu?
    Bu toplumun bir bireyi olarak merak ediyorum:
    Hukuk Fakültelerinin ve Baroların amacı nedir?
    HİÇ Mİ ÖZELEŞTİRİ YAPMAZLAR. Hiç mi kabahatin birçoğunun da kendilerinde olduğunu görmezler?
    Amaçaları , Aristoles’in oyununda belirtilen EŞEKARILARI-YARGIÇLAR tipi hukukcular la iktidar seçkinlerine destek olacak hukukcular mı oluşturmaktır; yoksa toplum içinde adaleti oluşturacak hukuku geliştirecek hukukcular mı oluşturmaktır?
    Ezberlerle yol alınmaz. Ezberleri bırakamayanlar, çözüm üretemezler. Çözüm üretemeyenler de zaten sorunları bilmiyor demektir.
    Küresel anlayışta, internet vasıtasıyla BİLGİ TOPLUMLARI oluşmakta, Bilgiye kolay erişimle farklı alternatifler üretilmektedir. Günümüzde bilgisayar aracılığıyla, bilgi üreten fakültelerden ve diğer kaynaklardan bilgiler insanlara daha kolay ulaşmaktadır. Artık insanlar hiç yerinden kalkmadan, odasından çıkmadan dünyanın en kaliteli üniversitesini bitiren insanlarla aynı bilgiye sahip olabilirler. Önemli olan bilgi değil ilgidir. İlgi çoğu zaman zaruretten doğar. Bu devirde ezberde kalmak, irtica ile iştigal etmektir.
    Yani artık SANILARLA, ZANLA ve bunlardan oluşan duyumlarla karar verme devri bitti.
    Bilinmeli ki; ARTIK LAGA LUGA DEVRİ de BİTTİ. İnsanlar ya uyanacak, ya da toplu helake sebep uyuma ile sürü zihniyeti yapısında kalacaktır.
    Hukuk Fakülteleri ve Baroların görevi bu uyanışa öncülük etmek olmalıdır.
    YOLSUZLUK EKONOMİSİ POLİTİKALARINDAN NEMALANMAK OLMAMALIDIR.
    GERÇEK OLAN ŞUDUR Kİ;
    İLAHİ ADALETİ ES GEÇENLER, KENDİ ADALETLERİNİN MUTLAKA MAHKUMU OLURLAR.
    Evet iktidar olmak muktedir de olmak anlamına gelmez. Muktedirlik çoğulcu katılımcı demokrasi kuralları ile oluşmuş efkarın ürünüdür.
    Bu anlayışta barolar birliğinin fikir öne sürmesi takdir edicidir. Fakat hiçbir yanlışı, başka bir yanlışla telafi etmek mümkün de değildir. Hiç iki yanlıştan bir doğru çıkar mı?
    Bu konuda hükümetin yanlışlarına tabi ki katılmıyoruz. Ama yanlışı işaret edip, bir başka yanlışın oluşması için zemin hazırlayanlara da katılmak mümkün değildir.
    Barolar Birliği Başkanını, hükümetin yaptığı gibi yapıp; ANKETLERLE ve internet üzerinden sıksık kamu oyunun fikrini almaya ve özeleştiri yapmaya davet ediyorum.
    Saygılarımla.
    Not: Eminim ki eleştirilmeye tahamülü olmayanlar, cevap verme yerine bu yazıyı yayınlamamayı tercih edecektir. Bu da benim haklılığımı ortaya koyar. Biz bu yapıyla mücadele azmindeyiz.

  6. BURHAN İŞCAN

    TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANLIĞI’NA

    HUKUK FAKÜLTELERİNİN VE BAROLARIN VARLIK NEDENİ NEDİR?

    Türkiye Barolar Birliği’nin, “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’ hakkında kamuoyuna yönelik basın açıklaması” nı esefle okudum. Bu ülke toplumunun adaleti sağlayacak hukuka niçin sahip olmadığı gerçeği bir kere daha ortaya çıkmıştır. Bu yazıya eleştirilerim aşağıdadır. Erişebildiğim tüm internet sitelerine dağıtacağım. Toplumumuzu bu zihniyetle mücadeleye çağırıyorum.
    Hukuk Fakültelerinin ve Baroların varlık nedeni nedir?
    Yolsuzluk ekonomisi politikalarını ayakta tutan yasalara, “ekonomi batarsa hepimiz batarız” anlayışında destek vermek için mi varlar?
    Adalet Mülkün temeli değilmidir?. Bu temel olmayınca, temelsiz yapı ne kadar ayakta durabilir?
    Bu gün toplumumuzun yargı sorunlarının başını “etkin savunmanın olmaması” çekmektedir. Nasıl ki hastasına şifa vermeyen bir kişiye doktor denmezse, ki tıp fakültelerinin amacı budur; müvekkiline etkin savunma ve hukuk yardımı yapmayan kişiye de ne avukat ne hukukcu denebilir. Hukuk fakültelerinin ve baroların amacı bu anlamda nitelikli dolandırıcılar üretmekmidir?
    Hukuk fakültelerinin ve baroların amacı; “başarısız icra takibi yaparsak, bize kimse iş vermez; bu yüzden ayakta kalmamız zorlaşır, geçinmemiz zorlaşır, yargısız infazla cebri icra kolaylaştırılsın” feryadı yapan avukatlar mı yetiştirmektir? (gençbaro adlı sitede avukatlar bu feryadı yapıyorlar.)
    Bakın bu yazıda;
    “6-Yine tasarıda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmada Hazır Bulunacaklar” başlıklı 118. maddesinde zorunlu müdafiin yokluğunda da karar verilebileceğini öngören değişiklik adil yargılanma ilkesine ve savunma hakkına açıkça aykırıdır.” Denilmektedir. Küresel hukuk anlayışında “masumiyet karinesi” gibi bir şey varken; Hukuk Fakültelerinin ve Baroların amacı, içinde bulundukları toplum insanlarına yargısız infazla zulüm yapılmasını sağlayan savunmasızlığı meşru göstermekmidir? Niye zorunlu müdafii yok? Zorunlu müdafinin görevi nedir?
    Hukuk Fakültelerinin amacı, bu toplumun asıl ihtiyacı olan “İHTİSAS MAHKEMELERİ” oluşumunda görev yapacak “ İHTİSAS HUKUKCULARI” yetiştirmekmidir; yoksa ÖZEL YETKİLİ SAVCILAR yetiştirip ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN oluşumuna katkı vermekmidir?
    Hukuk devleti olmanın yegane şartı, hukuk oluşturacak hukukculara sahip olmaktır.
    Bir ülkede hukuk yoksa hukukcu da yoktur. Ülkemizde İTHAL yasalar vardır. Hemen hemen tüm yasaların temeli ithaldir. Hukuk fakültelerinin vazifesi; bu ithal yasaları bozup BUTLAN HUKUKU oluşturmak mıdır, yoksa ülkemize küresel modern hukuk anlayışında adaleti sağlayan yeni yasalar kazandırmakmıdır?
    Bu ülkede maalesef yasalar var, fakat ezberci hukuk anlayışında bu yasaları algılayamadığı halde kendini hukukcu sananlar da var; dolayısıyla yasalar var fakat hukuk yok. Çünkü hukuk oluşturacak hukukcu yok. Hukuk fakültelerinin amacı bu enflasyonu oluşturmak mıdır?
    Hukuk Fakültelerinin ve baroların görevi; “İCRA TAKİBİ” yapmaktan başka bir halta yaramayan avukatlar mı yetiştirmektir. Ki bu avukatlar CEBRİ İCRA ile YARGISIZ İNFAZ olmadan icra takibini bile ellerine yüzlerine bulaştırmaktadır.
    ÇÜNKÜ EZBERCİ ZİHNİYET in ürettiği avukatlardan ezbere hukuk oluşmaktadır.
    Bu ülkede EZBER BOZMAK MÜMKÜN DEĞİL Mİ?
    Örnek vereyim. 5941 sayılı yasanın gizli bir af yasası oluşmasını sağlayan sebep, yasanın birinci maddesinin ikinci fıkrasının avukatlar tarafından algılanmamasıdır.
    Bu algılayamama, fuzuli mahkemeleşmelerin oluşmasını bu sebeple alacak tahsilinin gecikmesini sağlamıştır. İzmir 26. Asliye Ceza Mahkemesi bu durumu fark etmiş, yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine müracaat etmişti. Gerekcesini okuyunca haklılığımı görebilirsiniz. Oysa maddede belirtilen genel hukuk kuralları bilinçli hukukcular tarafından uygulansaydı bunların hiç biri olmazdı.
    Bunları uygulamak yerine, avukatların dosya harici para tahsilatı(tefeci mi demek lazım, mafya mı?) işlerine geldi.
    Küresel hukuk, hukuk oluşturmada ISLAH FAKTÖRLERİ ni göz önüne alır. Bunlardan en belirginleri ETKİN PİŞMANLIK ve UYUŞMA dır. Bunların önüne geçen sebeplerin başında, demoklesin kılıcı gibi dayatmacı yaptırımlar gelir. Bir elden ses çıkmaz. Bir suçun oluşması tek taraflı olmaz. Suçu işleyen suçlu kadar, suçtan zarar gören de suçun oluşumunda katkılıdır. Sorumluluğu tek tarafa yüklemek için iletişimi kesmek ıslahatcılık mıdır?
    Hukuk Fakülteleri ve Baroların amacı ARABULUCU olarak, ıslah da edici hukukcular yetiştirmek değilse; toplumda öc alma duygusu ile kin ve nefret taşıyan insanlar için hukuk oluşturmak mıdır?
    YOKSA! Hukuk Fakültelerinde ve Barolarda; Bu şekil hukukun küresel emperyalizm iktidar seçkinlerinin, müstemleke yapmak istedikleri ülkelerde uyguladığı PARÇALA-BÖL VE YÖNET politikasına hizmet ettiğinin bilinci yok mu?
    Bu toplumun bir bireyi olarak merak ediyorum:
    Hukuk Fakültelerinin ve Baroların amacı nedir?
    HİÇ Mİ ÖZELEŞTİRİ YAPMAZLAR. Hiç mi kabahatin birçoğunun da kendilerinde olduğunu görmezler?
    Amaçaları , Aristoles’in oyununda belirtilen EŞEKARILARI-YARGIÇLAR tipi hukukcular la iktidar seçkinlerine destek olacak hukukcular mı oluşturmaktır; yoksa toplum içinde adaleti oluşturacak hukuku geliştirecek hukukcular mı oluşturmaktır?
    Ezberlerle yol alınmaz. Ezberleri bırakamayanlar, çözüm üretemezler. Çözüm üretemeyenler de zaten sorunları bilmiyor demektir.
    Küresel anlayışta, internet vasıtasıyla BİLGİ TOPLUMLARI oluşmakta, Bilgiye kolay erişimle farklı alternatifler üretilmektedir. Günümüzde bilgisayar aracılığıyla, bilgi üreten fakültelerden ve diğer kaynaklardan bilgiler insanlara daha kolay ulaşmaktadır. Artık insanlar hiç yerinden kalkmadan, odasından çıkmadan dünyanın en kaliteli üniversitesini bitiren insanlarla aynı bilgiye sahip olabilirler. Önemli olan bilgi değil ilgidir. İlgi çoğu zaman zaruretten doğar. Bu devirde ezberde kalmak, irtica ile iştigal etmektir.
    Yani artık SANILARLA, ZANLA ve bunlardan oluşan duyumlarla karar verme devri bitti.
    Bilinmeli ki; ARTIK LAGA LUGA DEVRİ de BİTTİ. İnsanlar ya uyanacak, ya da toplu helake sebep uyuma ile sürü zihniyeti yapısında kalacaktır.
    Hukuk Fakülteleri ve Baroların görevi bu uyanışa öncülük etmek olmalıdır.
    YOLSUZLUK EKONOMİSİ POLİTİKALARINDAN NEMALANMAK OLMAMALIDIR.
    GERÇEK OLAN ŞUDUR Kİ;
    İLAHİ ADALETİ ES GEÇENLER, KENDİ ADALETLERİNİN MUTLAKA MAHKUMU OLURLAR.
    Evet iktidar olmak muktedir de olmak anlamına gelmez. Muktedirlik çoğulcu katılımcı demokrasi kuralları ile oluşmuş efkarın ürünüdür.
    Bu anlayışta barolar birliğinin fikir öne sürmesi takdir edicidir. Fakat hiçbir yanlışı, başka bir yanlışla telafi etmek mümkün de değildir. Hiç iki yanlıştan bir doğru çıkar mı?
    Bu konuda hükümetin yanlışlarına tabi ki katılmıyoruz. Ama yanlışı işaret edip, bir başka yanlışın oluşması için zemin hazırlayanlara da katılmak mümkün değildir.
    Barolar Birliği Başkanını, hükümetin yaptığı gibi yapıp; ANKETLERLE ve internet üzerinden sıksık kamu oyunun fikrini almaya ve özeleştiri yapmaya davet ediyorum.
    Saygılarımla.
    Not: Eminim ki eleştirilmeye tahamülü olmayanlar, cevap verme yerine bu yazıyı yayınlamamayı tercih edecektir. Bu da benim haklılığımı ortaya koyar. Biz bu yapıyla mücadele azmindeyiz.
    Burhan İşcan burhaniscan.org. burhaniscan@hotmail.com.

  7. BURHAN İŞCAN

    TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BASIN AÇIKLAMASI

    “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı” hakkında kamuoyuna aşağıdaki açıklamanın yapılması gerekli olmuştur. Buna göre;

    1-Yargının etkinleştirilmesini sağlamak, iş yükünü azaltmak amacıyla hazırlanan tasarının doğrudan Adalet Bakanlığı’nın inisiyatifinde hazırlanmış, hazırlanmazdan önce Baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin görüşünün alınmamış olması son derece yanlıştır.

    2-Yargının iş yükünü azaltmak adına tasarıda yer verilen kimi düzenlemeler ile İcra İflas Kanunu’nun, Türk Ceza Kanunu’nun, Basın Kanunu’nun, idari yargının sistematiği bozulmuş, Anayasa’mızın 36.maddesi ile güvence altında olan hak arama özgürlüğü kısıtlanmış, hukuk devleti ilkesi çiğnenmiştir.

    3- Bu cümleden olarak İcra İflas Kanununda yapılan değişiklikle ev eşyalarının haczinin neredeyse tamamen olanaksız hale getirilmesi, alacaklı/borçlu ilişkisindeki menfaat dengesinin borçlu lehine bozularak alacaklıların hak kaybına uğramaları sonucunu doğurmuştur. Yine icra memurlarının haciz esnasındaki yetkilerinin orantısız biçimde arttırılması doğru değildir. Sürelerin alacaklı ve/veya vekili yönünden kısaltılmış, idarenin yapacağı işlemler yönünden uzatılmış olması Anayasa’mızın 10.maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesine aykırıdır.

    4-Hukuk devleti olmanın asgari şartı; idarenin/yürütmenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olması ile vatandaşın herhangi bir engelleme ile karşılaşmaksızın hak arama özgürlüğüne sahip bulunmasıdır. Bu husus ölçü alındığında idari yargı alanında, bu bağlamda Danıştay Kanunu’nda, Bölge İdare Mahkemelerinin, İdare Mahkemelerinin ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’da, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yapılan değişikliklerle; (1) Bakanlıkların tüm düzenleyici işlemleri ile denetleyici ve düzenleyici kurulların işlemlerine karşı Danıştay’da dava açılması yolunun kapatılması, (2) Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yapısı ve çalışma usulünün değiştirilerek 3 yıl süre ile İdari Dava Daireleri Kurulunun sürekli çalışır bir kurul haline getirilmesi ve burada görev alacak üyelerin dairelerindeki heyete katılmayıp tüm mesailerini bu kurula vermelerinin öngörülmesi, (3) İdari yargıda duruşma yapılmasının orantısız ölçüde sınırlandırılması, (4) Yürütmenin durdurulması kararı verilmesinin neredeyse imkansız hale getirilmesi, (5) İdari yargıda tek hakimle görülecek davaların sayıca arttırılması, (6) Karar düzeltme istemleri hakkında yapılan inceleme sonucunda isteğin yerinde olmadığının tespiti halinde kesinlik taşıyan “kabul edilmezlik kararı” verilebilmesi ve bu suretle karar düzeltme yoluna başvuru yolunun sınırlandırılması çok açık biçimde hukuk devleti ilkesine aykırı nitelikte olan düzenlemelerdir.

    5-Hukuk Fakültelerinin varlık nedeni ülkenin hakim, savcı, avukat, noter, akademisyen ihtiyacını karşılamaktır. Klasik bu mesleklerin hakkını vererek yapılması, yapan kişinin iyi bir hukuk bilgisine, sağlam bir hukuk nosyonuna, gelişmiş bir hak ve adalet duygusuna sahip olmasını gerektirir. Bu özellik ve nitelikler ise ancak kaliteli bir hukuk tahsili ile mümkündür. Hal böyle iken hukuk fakültesi mezunu olmayan, programlarında yeterince hukuk ve hukuk bilgisi verdikleri dahi esasen tartışmalı olan siyasal bilgiler, idari bilimler, iktisat ve maliye alanlarında en az dört yıllık yüksek öğrenim yapmış veya bunlara denkliği kabul edilmiş yabancı öğretim kurumlarından mezun olanlara idari yargıda %20’lik bir kotayla sınırlı olarak hakim olma olanağının verilmiş olması 12 Eylül Askeri rejiminin getirdiği ve sonraki siyasal iktidarlar tarafından da uygulanan bir yanlışlıktır. Hukuk camiası olarak beklentimiz bu yanlış uygulamadan geri dönülmesi yönünde iken tasarıyla 2802 sayılı Hakimler Savcılar Kanununda değişiklik yapılarak idari yargı adaylığına, hukuk fakültesinden mezun olanlar dışından alınacak adaylar için var olan %20’lik kotanın kaldırılmış ve daha fazla sayıda hukuk fakültesi mezunu olmayanlardan idari yargı hakimi yapılmasının öngörülmüş olması hukuk güvenliğine, hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu kadar halen hukuk fakültelerinde okumakta olan öğrencilere yönelik çok ağır bir haksızlıktır. Bu düzenlemenin yargının hızlandırılmasıyla hiçbir ilgisi de yoktur. Dahası bu düzenleme yargının hızlandırılmasına değil, idari yargıda daha fazla hukuksuzluğa hizmet edecektir. O nedenle bu düzenlemeden vazgeçilmesi, daha da ötesi hukuk fakültesi mezunu olmayanlara idari yargıda hakimlik yapma yolunun kapatılması gerekir.

    6-Yine tasarıda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmada Hazır Bulunacaklar” başlıklı 118. maddesinde zorunlu müdafiin yokluğunda da karar verilebileceğini öngören değişiklik adil yargılanma ilkesine ve savunma hakkına açıkça aykırıdır.

    7-Tasarı ile özel yetkili savcılarca yürütülen soruşturmalarda şüpheli ve müdafiinin dosyaya erişimini engelleyen gizlilik kararlarının en fazla 3 ayla sınırlandırılmış olması adil yargılanma ve savunma hakkını zedeleyici niteliktedir. O nedenle söz konusu düzenlemenin tamamen ortadan kaldırılması, şüpheli ve müdafiin dosyaya erişimi hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan sağlanması gerekir.

    8-Tasarıda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 308. maddesine eklenen fıkralar ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının re’sen veya istem üzerine Yargıtay Ceza Dairelerinden birisinin kararına karşı başvurduğu itiraz yolunda dosyanın Ceza Genel Kuruluna geldiği aşamada Ceza Genel Kurulunun hukuka kesin aykırılık halleri saklı kalmak üzere incelemesini itiraz nedenleri ile sınırlı bir şekilde yaparak karar vermesi öngörülmektedir. Bu düzenleme adil yargılanma ilkesine olduğu kadar ceza hukukunun ve ceza yargılamasının temel ilkelerinden olan re’sen araştırma ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ilkelerine aykırıdır.

    9-Her ne kadar tasarı ile Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Terörle Mücadele Kanununda yer alan özel soruşturma ve kovuşturma usullerinde şüpheli ve sanık lehine iyileştirmeler yapıldığı ileri sürülmekte ise de durum böyle değildir. Aksine söz konusu düzenlemeler ile özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde savcıların yetkileri arttırılmak suretiyle sanıkların hakları tehlikeye atılmış, savunma ve adil yargılanma ilkeleri ihlal edilmiştir.

    10-Bugün ülkemizde “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla” yapılması gerekenlerin en başında; yargı ve hukuk güvenilirliğini yurttaşların aleyhine olacak biçimde ve olumsuz yönde etkileyen, aynı zamanda yargı organını yargılama yapmaktan çıkaran, devlet lehine pozitif ayrımcılık yapmak suretiyle eşitsizlik ve dengesizlik yaratan özel yetkili mahkemelerin, gizli tanıklık, gizli soruşturma gibi kurumların, yine Anayasa hükümlerini, Anayasa’da birey hak ve özgürlükleriyle ilgili güvenceleri ortadan kaldıran, bu bağlamda muhalif kişi ve kesimleri susturmayı ve sindirmeyi hedef alan kimi düzenlemeleri içeren Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırmak gelmektedir. Kamuoyuna takdim edilen tasarıda bu hususlarla ilgili hiçbir düzenlemenin yer almamış olması, örgüt üyeliği konusunda amaca hizmet etmeyecek kimi düzenlemeler yapılmış bulunulması, son derece tehlikeli hükümler içeren TCK’nun 220.maddesinin genel hatlarıyla muhafaza edilmesi biz hukukçular nezdinde ciddi bir kaygı yaratmıştır. O nedenle tasarıya TBMM Genel Kurulu’nun bu yönüyle müdahale etmesi Türkiye Barolar Birliği olarak talebimiz ve beklentimizdir.
    Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

    Av.V.Ahsen Coşar
    Türkiye Barolar Birliği Başkanı

  8. BURHAN İŞCAN

    Türkiye Barolar Birliği’nin, “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’ hakkında kamuoyuna yönelik basın açıklaması” nı esefle okudum. Bu ülke toplumunun adaleti sağlayacak hukuka niçin sahip olmadığı gerçeği bir kere daha ortaya çıkmıştır. Bu yazıya eleştirilerim aşağıdadır. Erişebildiğim tüm internet sitelerine dağıtacağım. Toplumumuzu bu zihniyetle mücadeleye çağırıyorum.
    Hukuk Fakültelerinin ve Baroların varlık nedeni nedir?
    Yolsuzluk ekonomisi politikalarını ayakta tutan yasalara, “ekonomi batarsa hepimiz batarız” anlayışında destek vermek için mi varlar?
    Adalet Mülkün temeli değilmidir?. Bu temel olmayınca, temelsiz yapı ne kadar ayakta durabilir?
    Bu gün toplumumuzun yargı sorunlarının başını “etkin savunmanın olmaması” çekmektedir. Nasıl ki hastasına şifa vermeyen bir kişiye doktor denmezse, ki tıp fakültelerinin amacı budur; müvekkiline etkin savunma ve hukuk yardımı yapmayan kişiye de ne avukat ne hukukcu denebilir. Hukuk fakültelerinin ve baroların amacı bu anlamda nitelikli dolandırıcılar üretmekmidir?
    Hukuk fakültelerinin ve baroların amacı; “başarısız icra takibi yaparsak, bize kimse iş vermez; bu yüzden ayakta kalmamız zorlaşır, geçinmemiz zorlaşır, yargısız infazla cebri icra kolaylaştırılsın” feryadı yapan avukatlar mı yetiştirmektir? (gençbaro adlı sitede avukatlar bu feryadı yapıyorlar.)
    Bakın bu yazıda;
    “6-Yine tasarıda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmada Hazır Bulunacaklar” başlıklı 118. maddesinde zorunlu müdafiin yokluğunda da karar verilebileceğini öngören değişiklik adil yargılanma ilkesine ve savunma hakkına açıkça aykırıdır.” Denilmektedir. Küresel hukuk anlayışında “masumiyet karinesi” gibi bir şey varken; Hukuk Fakültelerinin ve Baroların amacı, içinde bulundukları toplum insanlarına yargısız infazla zulüm yapılmasını sağlayan savunmasızlığı meşru göstermekmidir? Niye zorunlu müdafii yok? Zorunlu müdafinin görevi nedir?
    Hukuk Fakültelerinin amacı, bu toplumun asıl ihtiyacı olan “İHTİSAS MAHKEMELERİ” oluşumunda görev yapacak “ İHTİSAS HUKUKCULARI” yetiştirmekmidir; yoksa ÖZEL YETKİLİ SAVCILAR yetiştirip ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN oluşumuna katkı vermekmidir?
    Hukuk devleti olmanın yegane şartı, hukuk oluşturacak hukukculara sahip olmaktır.
    Bir ülkede hukuk yoksa hukukcu da yoktur. Ülkemizde İTHAL yasalar vardır. Hemen hemen tüm yasaların temeli ithaldir. Hukuk fakültelerinin vazifesi; bu ithal yasaları bozup BUTLAN HUKUKU oluşturmak mıdır, yoksa ülkemize küresel modern hukuk anlayışında adaleti sağlayan yeni yasalar kazandırmakmıdır?
    Bu ülkede maalesef yasalar var, fakat ezberci hukuk anlayışında bu yasaları algılayamadığı halde kendini hukukcu sananlar da var; dolayısıyla yasalar var fakat hukuk yok. Çünkü hukuk oluşturacak hukukcu yok. Hukuk fakültelerinin amacı bu enflasyonu oluşturmak mıdır?
    Hukuk Fakültelerinin ve baroların görevi; “İCRA TAKİBİ” yapmaktan başka bir halta yaramayan avukatlar mı yetiştirmektir. Ki bu avukatlar CEBRİ İCRA ile YARGISIZ İNFAZ olmadan icra takibini bile ellerine yüzlerine bulaştırmaktadır.
    ÇÜNKÜ EZBERCİ ZİHNİYET in ürettiği avukatlardan ezbere hukuk oluşmaktadır.
    Bu ülkede EZBER BOZMAK MÜMKÜN DEĞİL Mİ?
    Örnek vereyim. 5941 sayılı yasanın gizli bir af yasası oluşmasını sağlayan sebep, yasanın birinci maddesinin ikinci fıkrasının avukatlar tarafından algılanmamasıdır.
    Bu algılayamama, fuzuli mahkemeleşmelerin oluşmasını bu sebeple alacak tahsilinin gecikmesini sağlamıştır. İzmir 26. Asliye Ceza Mahkemesi bu durumu fark etmiş, yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine müracaat etmişti. Gerekcesini okuyunca haklılığımı görebilirsiniz. Oysa maddede belirtilen genel hukuk kuralları bilinçli hukukcular tarafından uygulansaydı bunların hiç biri olmazdı.
    Bunları uygulamak yerine, avukatların dosya harici para tahsilatı(tefeci mi demek lazım, mafya mı?) işlerine geldi.
    Küresel hukuk, hukuk oluşturmada ISLAH FAKTÖRLERİ ni göz önüne alır. Bunlardan en belirginleri ETKİN PİŞMANLIK ve UYUŞMA dır. Bunların önüne geçen sebeplerin başında, demoklesin kılıcı gibi dayatmacı yaptırımlar gelir. Bir elden ses çıkmaz. Bir suçun oluşması tek taraflı olmaz. Suçu işleyen suçlu kadar, suçtan zarar gören de suçun oluşumunda katkılıdır. Sorumluluğu tek tarafa yüklemek için iletişimi kesmek ıslahatcılık mıdır?
    Hukuk Fakülteleri ve Baroların amacı ARABULUCU olarak, ıslah da edici hukukcular yetiştirmek değilse; toplumda öc alma duygusu ile kin ve nefret taşıyan insanlar için hukuk oluşturmak mıdır?
    YOKSA! Hukuk Fakültelerinde ve Barolarda; Bu şekil hukukun küresel emperyalizm iktidar seçkinlerinin, müstemleke yapmak istedikleri ülkelerde uyguladığı PARÇALA-BÖL VE YÖNET politikasına hizmet ettiğinin bilinci yok mu?
    Bu toplumun bir bireyi olarak merak ediyorum:
    Hukuk Fakültelerinin ve Baroların amacı nedir?
    HİÇ Mİ ÖZELEŞTİRİ YAPMAZLAR. Hiç mi kabahatin birçoğunun da kendilerinde olduğunu görmezler?
    Amaçaları , Aristoles’in oyununda belirtilen EŞEKARILARI-YARGIÇLAR tipi hukukcular la iktidar seçkinlerine destek olacak hukukcular mı oluşturmaktır; yoksa toplum içinde adaleti oluşturacak hukuku geliştirecek hukukcular mı oluşturmaktır?
    Ezberlerle yol alınmaz. Ezberleri bırakamayanlar, çözüm üretemezler. Çözüm üretemeyenler de zaten sorunları bilmiyor demektir.
    Küresel anlayışta, internet vasıtasıyla BİLGİ TOPLUMLARI oluşmakta, Bilgiye kolay erişimle farklı alternatifler üretilmektedir. Günümüzde bilgisayar aracılığıyla, bilgi üreten fakültelerden ve diğer kaynaklardan bilgiler insanlara daha kolay ulaşmaktadır. Artık insanlar hiç yerinden kalkmadan, odasından çıkmadan dünyanın en kaliteli üniversitesini bitiren insanlarla aynı bilgiye sahip olabilirler. Önemli olan bilgi değil ilgidir. İlgi çoğu zaman zaruretten doğar. Bu devirde ezberde kalmak, irtica ile iştigal etmektir.
    Yani artık SANILARLA, ZANLA ve bunlardan oluşan duyumlarla karar verme devri bitti.
    Bilinmeli ki; ARTIK LAGA LUGA DEVRİ de BİTTİ. İnsanlar ya uyanacak, ya da toplu helake sebep uyuma ile sürü zihniyeti yapısında kalacaktır.
    Hukuk Fakülteleri ve Baroların görevi bu uyanışa öncülük etmek olmalıdır.
    YOLSUZLUK EKONOMİSİ POLİTİKALARINDAN NEMALANMAK OLMAMALIDIR.
    GERÇEK OLAN ŞUDUR Kİ;
    İLAHİ ADALETİ ES GEÇENLER, KENDİ ADALETLERİNİN MUTLAKA MAHKUMU OLURLAR.
    Evet iktidar olmak muktedir de olmak anlamına gelmez. Muktedirlik çoğulcu katılımcı demokrasi kuralları ile oluşmuş efkarın ürünüdür.
    Bu anlayışta barolar birliğinin fikir öne sürmesi takdir edicidir. Fakat hiçbir yanlışı, başka bir yanlışla telafi etmek mümkün de değildir. Hiç iki yanlıştan bir doğru çıkar mı?
    Bu konuda hükümetin yanlışlarına tabi ki katılmıyoruz. Ama yanlışı işaret edip, bir başka yanlışın oluşması için zemin hazırlayanlara da katılmak mümkün değildir.
    Barolar Birliği Başkanını, hükümetin yaptığı gibi yapıp; ANKETLERLE ve internet üzerinden sıksık kamu oyunun fikrini almaya ve özeleştiri yapmaya davet ediyorum.
    Saygılarımla.
    Not: Eminim ki eleştirilmeye tahamülü olmayanlar, cevap verme yerine bu yazıyı yayınlamamayı tercih edecektir. Bu da benim haklılığımı ortaya koyar. Biz bu yapıyla mücadele azmindeyiz.
    Burhan İşcan burhaniscan.org. burhaniscan@hotmail.com.

    BASIN AÇIKLAMASI

    “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı” hakkında kamuoyuna aşağıdaki açıklamanın yapılması gerekli olmuştur. Buna göre;

    1-Yargının etkinleştirilmesini sağlamak, iş yükünü azaltmak amacıyla hazırlanan tasarının doğrudan Adalet Bakanlığı’nın inisiyatifinde hazırlanmış, hazırlanmazdan önce Baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin görüşünün alınmamış olması son derece yanlıştır.

    2-Yargının iş yükünü azaltmak adına tasarıda yer verilen kimi düzenlemeler ile İcra İflas Kanunu’nun, Türk Ceza Kanunu’nun, Basın Kanunu’nun, idari yargının sistematiği bozulmuş, Anayasa’mızın 36.maddesi ile güvence altında olan hak arama özgürlüğü kısıtlanmış, hukuk devleti ilkesi çiğnenmiştir.

    3- Bu cümleden olarak İcra İflas Kanununda yapılan değişiklikle ev eşyalarının haczinin neredeyse tamamen olanaksız hale getirilmesi, alacaklı/borçlu ilişkisindeki menfaat dengesinin borçlu lehine bozularak alacaklıların hak kaybına uğramaları sonucunu doğurmuştur. Yine icra memurlarının haciz esnasındaki yetkilerinin orantısız biçimde arttırılması doğru değildir. Sürelerin alacaklı ve/veya vekili yönünden kısaltılmış, idarenin yapacağı işlemler yönünden uzatılmış olması Anayasa’mızın 10.maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesine aykırıdır.

    4-Hukuk devleti olmanın asgari şartı; idarenin/yürütmenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olması ile vatandaşın herhangi bir engelleme ile karşılaşmaksızın hak arama özgürlüğüne sahip bulunmasıdır. Bu husus ölçü alındığında idari yargı alanında, bu bağlamda Danıştay Kanunu’nda, Bölge İdare Mahkemelerinin, İdare Mahkemelerinin ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’da, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yapılan değişikliklerle; (1) Bakanlıkların tüm düzenleyici işlemleri ile denetleyici ve düzenleyici kurulların işlemlerine karşı Danıştay’da dava açılması yolunun kapatılması, (2) Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yapısı ve çalışma usulünün değiştirilerek 3 yıl süre ile İdari Dava Daireleri Kurulunun sürekli çalışır bir kurul haline getirilmesi ve burada görev alacak üyelerin dairelerindeki heyete katılmayıp tüm mesailerini bu kurula vermelerinin öngörülmesi, (3) İdari yargıda duruşma yapılmasının orantısız ölçüde sınırlandırılması, (4) Yürütmenin durdurulması kararı verilmesinin neredeyse imkansız hale getirilmesi, (5) İdari yargıda tek hakimle görülecek davaların sayıca arttırılması, (6) Karar düzeltme istemleri hakkında yapılan inceleme sonucunda isteğin yerinde olmadığının tespiti halinde kesinlik taşıyan “kabul edilmezlik kararı” verilebilmesi ve bu suretle karar düzeltme yoluna başvuru yolunun sınırlandırılması çok açık biçimde hukuk devleti ilkesine aykırı nitelikte olan düzenlemelerdir.

    5-Hukuk Fakültelerinin varlık nedeni ülkenin hakim, savcı, avukat, noter, akademisyen ihtiyacını karşılamaktır. Klasik bu mesleklerin hakkını vererek yapılması, yapan kişinin iyi bir hukuk bilgisine, sağlam bir hukuk nosyonuna, gelişmiş bir hak ve adalet duygusuna sahip olmasını gerektirir. Bu özellik ve nitelikler ise ancak kaliteli bir hukuk tahsili ile mümkündür. Hal böyle iken hukuk fakültesi mezunu olmayan, programlarında yeterince hukuk ve hukuk bilgisi verdikleri dahi esasen tartışmalı olan siyasal bilgiler, idari bilimler, iktisat ve maliye alanlarında en az dört yıllık yüksek öğrenim yapmış veya bunlara denkliği kabul edilmiş yabancı öğretim kurumlarından mezun olanlara idari yargıda %20’lik bir kotayla sınırlı olarak hakim olma olanağının verilmiş olması 12 Eylül Askeri rejiminin getirdiği ve sonraki siyasal iktidarlar tarafından da uygulanan bir yanlışlıktır. Hukuk camiası olarak beklentimiz bu yanlış uygulamadan geri dönülmesi yönünde iken tasarıyla 2802 sayılı Hakimler Savcılar Kanununda değişiklik yapılarak idari yargı adaylığına, hukuk fakültesinden mezun olanlar dışından alınacak adaylar için var olan %20’lik kotanın kaldırılmış ve daha fazla sayıda hukuk fakültesi mezunu olmayanlardan idari yargı hakimi yapılmasının öngörülmüş olması hukuk güvenliğine, hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu kadar halen hukuk fakültelerinde okumakta olan öğrencilere yönelik çok ağır bir haksızlıktır. Bu düzenlemenin yargının hızlandırılmasıyla hiçbir ilgisi de yoktur. Dahası bu düzenleme yargının hızlandırılmasına değil, idari yargıda daha fazla hukuksuzluğa hizmet edecektir. O nedenle bu düzenlemeden vazgeçilmesi, daha da ötesi hukuk fakültesi mezunu olmayanlara idari yargıda hakimlik yapma yolunun kapatılması gerekir.

    6-Yine tasarıda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmada Hazır Bulunacaklar” başlıklı 118. maddesinde zorunlu müdafiin yokluğunda da karar verilebileceğini öngören değişiklik adil yargılanma ilkesine ve savunma hakkına açıkça aykırıdır.

    7-Tasarı ile özel yetkili savcılarca yürütülen soruşturmalarda şüpheli ve müdafiinin dosyaya erişimini engelleyen gizlilik kararlarının en fazla 3 ayla sınırlandırılmış olması adil yargılanma ve savunma hakkını zedeleyici niteliktedir. O nedenle söz konusu düzenlemenin tamamen ortadan kaldırılması, şüpheli ve müdafiin dosyaya erişimi hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan sağlanması gerekir.

    8-Tasarıda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 308. maddesine eklenen fıkralar ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının re’sen veya istem üzerine Yargıtay Ceza Dairelerinden birisinin kararına karşı başvurduğu itiraz yolunda dosyanın Ceza Genel Kuruluna geldiği aşamada Ceza Genel Kurulunun hukuka kesin aykırılık halleri saklı kalmak üzere incelemesini itiraz nedenleri ile sınırlı bir şekilde yaparak karar vermesi öngörülmektedir. Bu düzenleme adil yargılanma ilkesine olduğu kadar ceza hukukunun ve ceza yargılamasının temel ilkelerinden olan re’sen araştırma ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ilkelerine aykırıdır.

    9-Her ne kadar tasarı ile Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Terörle Mücadele Kanununda yer alan özel soruşturma ve kovuşturma usullerinde şüpheli ve sanık lehine iyileştirmeler yapıldığı ileri sürülmekte ise de durum böyle değildir. Aksine söz konusu düzenlemeler ile özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde savcıların yetkileri arttırılmak suretiyle sanıkların hakları tehlikeye atılmış, savunma ve adil yargılanma ilkeleri ihlal edilmiştir.

    10-Bugün ülkemizde “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla” yapılması gerekenlerin en başında; yargı ve hukuk güvenilirliğini yurttaşların aleyhine olacak biçimde ve olumsuz yönde etkileyen, aynı zamanda yargı organını yargılama yapmaktan çıkaran, devlet lehine pozitif ayrımcılık yapmak suretiyle eşitsizlik ve dengesizlik yaratan özel yetkili mahkemelerin, gizli tanıklık, gizli soruşturma gibi kurumların, yine Anayasa hükümlerini, Anayasa’da birey hak ve özgürlükleriyle ilgili güvenceleri ortadan kaldıran, bu bağlamda muhalif kişi ve kesimleri susturmayı ve sindirmeyi hedef alan kimi düzenlemeleri içeren Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırmak gelmektedir. Kamuoyuna takdim edilen tasarıda bu hususlarla ilgili hiçbir düzenlemenin yer almamış olması, örgüt üyeliği konusunda amaca hizmet etmeyecek kimi düzenlemeler yapılmış bulunulması, son derece tehlikeli hükümler içeren TCK’nun 220.maddesinin genel hatlarıyla muhafaza edilmesi biz hukukçular nezdinde ciddi bir kaygı yaratmıştır. O nedenle tasarıya TBMM Genel Kurulu’nun bu yönüyle müdahale etmesi Türkiye Barolar Birliği olarak talebimiz ve beklentimizdir.
    Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

    Av.V.Ahsen Coşar
    Türkiye Barolar Birliği Başkanı

  9. BURHAN İŞCAN

    TARAF OLDUĞUMUZ, BİZİM İHBARLARIMIZLA BAŞLAYAN ENFEKSİYON 26 İÇİN BU GÜN ESKİŞEHİR 2.AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE DURUŞMADAYKEN
    AŞAĞIDAKİ MUTLU HABERİ DE ALDIM.
    Bursa’da Doktor ve Medikal Firma Sahiplerine Operasyon; 17 Gözaltı Haber Yayın Tarihi : 24.01.2012 15:25
    Doğan Haber Ajansı [3297743]
    Hanefi Avcı’nın Eskişehir Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemde Eskişehir’de beyin cerrahı doktorlara yönelik operasyonda yakalanan ve yargılamaları devam eden sanıklarla ilişkisi olduğu iddiasıyla, Bursa’da 3’ü doktor 17 kişiyi gözaltına alındı.

    Hanefi Avcı’nın Eskişehir Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemde Eskişehir’de beyin cerrahı doktorlara yönelik operasyonda yakalanan ve yargılamaları devam eden sanıklarla ilişkisi olduğu iddiasıyla, Bursa’da 3’ü doktor 17 kişiyi gözaltına alındı.

    Eskişehir’de 2008 yılının Aralık ayında Hanefi Avcı’nın Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemde beyin cerrahı doktorlara karşı düzenlenen operasyonla ilgili yargılama Eskişehir’de devam ederken, incelemeye alınan bilgisayarların kontrolü ve telefon görüşmelerinde teknik takibe takılan, Bursa’da Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İnegöl’de bir hastane ve özel bir sağlık kuruluşunda çalışan ve adları açıklanmayan 3’ü doktor diğerleri medikal şirket sahibi ve yöneticisi toplam 17 kişi bugün gözaltına alındı. Sorgulaması yapılan şüphelilerin, Eskişehir’den gönderilen dosya ile ifadelerinin alınması için savcılığa çıkartılacağı belirtildi.

    Eskişehir’DE 30 KİŞİ GÖZALTINA ALINMIŞTI

    Eskişehir’de 2008 yılında yapılan operasyonda medikal malzeme alımında ihaleye fesat karıştırdıkları ve 10 milyon TL haksız kazanç elde ettikleri iddiasıyla polis tarafından düzenlenen operasyonda, 8’i devlet hastanelerinde görevli 9 beyin cerrahı, 3 kamu görevlisi ile 18 medikal firma yetkilisi toplam 30 kişi gözaltına alınmıştı. Davayla ilgili yargılama halen Eskişehir 2’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor.

  10. BURHAN İŞCAN

    ADALET BAKANI BU SABAH “YARGIYI HIZLANDIRMA PAKET” LERİNDEN 3. SÜNÜ BASINA AÇIKLADI.

    BU PAKETLERDEN ÇİFTE MAKSATLI UMUTLARI OLDUĞU AÇIKCA GÖRÜLMEKTE.
    PAKETLERİN İSMİ BİRİNCİ MAKSATLARINI ORTAYA KOYMAKTA.
    “YARGIYI HIZLANDIRMA”
    İKİNCİ MAKSAT, KENDİ ANAYASALARINI ÇIKARMAK İÇİN; ANAYASA ÇALIŞMALARINDA, “YAPTIKLARIMIZ YAPACAKLARIMIZIN TEMİNATIDIR” ÖN YARGISI OLUŞTURMAK.
    YARGIYI HIZLANDIRMA PAKETLERİNDE BİR ÇOK SUÇ TİPİ SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILIP KABAHAT VEYA KUSUR OLARAK TANIMLANMAKTA. BU ÇOK GÜZEL DEĞİL Mİ?
    PAKETİN İSMİYLE BİRLİKTE DÜŞÜNÜNCE MAKSAT AÇIKCA ORTAYA ÇIKIYOR.
    BU TİP SUÇLARIN OLUŞTURDUĞU ZARARIN TELAFİSİNİ HIZLANDIRMAK MAKSAT. BU DA GÜZEL AMA.
    GÜZEL OLMAYAN ŞEY BU TELAFİNİN YARGISIZ İNFAZLA YAPILMASI.
    YANİ ASLINDA BİR SUÇLAMA YAPIYORSUNUZ. AMA YARGILANMASINI MAHKEMEDE YAPMIYORSUNUZ.
    NERDE OLACAKMIŞ YARGILAMA. ON-LİNE BANKACILIKTA CEBRİ İCRAYLA..
    GELELİM ESAS MAKSADA.
    BANKALARDA MEVDUAT OLUŞTURMAK MAKSADI.
    ARTIK BÜTÜN PARASAL İŞLEMLER BANKALAR ÜZERİNDEN GÖRÜLECEK.
    BANKALARA BU İŞLEMLERİNDEN DOLAYI SORMA VER PARALARI VERİLECEK.
    ÖRNEĞİN İCRA DAİRELERİNE YATMAYACAK ARTIK İCRA BORÇLARI.
    BANKALARA YATACAKMIŞ.
    BANAKA BU HİZMETİ BABASININ HAYRINA YAPMAYACAK HERHALDE.
    BAL TUTAN PARMACIĞINI YALAMASIN MI?
    NEYMİŞ?
    YARGI HIZLANACAKMIŞ?
    DEMOKRASİ GELECEKMİŞ?
    BOŞ VER BUNLARI….
    GERÇEKTEN GELEN TEK ŞEY, EKONOMİK KRİZ.
    BORCUN BORÇLA ÖDENDİĞİ DEVİRDE TAZE KANA İHTİYAÇ VAR..
    NERDE….
    HIZLANDIRMA PAKETİNİN GAYESİ BU İŞTE.
    SİSTEMİN KALBİNİ HIZLANDIRMAK…

    • burhan bey miletvekilleriyle görüşün öyle demiyorlar bakın şöyle diyorlar siz çekiniz öderseniz koçan cezasını kaldırıcaz ödülvar kuzucuklarım dergibi sesi, sesi öyle hoş gelmekteki peki nasıl dedim olacak bu iş işte ozaman bankalrdan çek kredisi alıp kapata bilirsniz borçlarınız bankalr üzerinden ödersiniz bir süre bankalrla blokeli hesap dışında anlaşmalıçalışın vadeli hesapta parayı tutup taksitleriniz ödeyin dediler yani o hesaplara sırdaş hesaplara banka kişiden izn almalıymışş yaşasınnnnnn yeni bir iş yeni bir hayt lazım yeni bir eş lazım şarkının söylediği kadar güzel llllll

      • BURHAN İŞCAN

        Nasrettin Hoca tarlada uğraşırken birden alacaklısı gelmiş. “Nasrettin Hoca, paramı ne zaman ödeyeceksin.” demiş. Nasrettin Hoca’da”şu görüğün bölgeden devamlı koyunlar geçer. Oraya bir tel örgü takıcam, takılan koyun yünlerini de satıp sana borcumu ödeyeceğim.” demiş. Adam da haklı olarak gülmüş. Nasrettin Hoca buna karşılık adama “Ne oldu köftehor.Peşin parayı görünce gülersin demii!” demiş.

  11. BURHAN İŞCAN

    ÇEK YASASI TASARISINDA BUZ DAĞININ GÖRÜNMEYEN KISMI.

    1-Tasarıda, 5237 sayılı TCK ya bağlı kalınmış; direkt olarak açıkca, çekin karşılıksız kalması suç oluşturmaz denmemiştir. Çekin karşılıksız kalması dolayısıyla, Cumhuriyet Savcılığına yapılacak başvuru talebi; idari yaptırım ve tedbirleri talep etmek şeklinde olabileceği gibi, “dolandırıcılık suçu” nun cezalandırılması talebiyle de olabilir. Cumhuriyet Savcıları talebe göre işlem yapacak ve soruşturma açacaktır. Soruşturma sonrası TCK ya uygun bir suçun varlığı ortaya çıkarsa, mahkemeyi savcılık belirleyecektir. Soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir. Kovuşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen beraat kararına karşı kanun yoluna gidildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı itiraz da bu kanun yolu merciinde incelenir.

    2-Tasarı da görüldüğü şekliyle ödenmeyen çekler sebebiyle bankaların teminat miktarları artırılmıştır. 5941 sayılı yasada buna rıza göstermeyenler şimdi niçin razı edildi. Çünkü bu durumda bankalar, ödenmeyen çekler dolayısıyla; cumhuriyet savcılıklarında dolandırıcılık suçu ile şikayetci olabileceklerdir. Çünkü zararları söz konusu olacaktır. Cumhuriyet savcıları yapacakları soruşturma ile suçun veya kabahatin varlığını iddia edecektir.

    3-Tasarıya göre, hakkında işlem yapılan kişiye uygulanan adli nitelikteki yaptırım, idari nitelikte bir yaptırıma dönüştürüldüğünden, daha önce Adli Sicilde tutulan yasaklılık durumuna ilişkin kayıtlar, Merkez Bankasında tutulacak. Böylece karşılıksız çek kesen kişilere 10 yıl süreyle çek verilmeyecek denmektedir.
    Değişiklik önergeleri ile merkezin MERKEZ BANKASI Yerine, BANKALAR BİRLİĞİ tarafından oluşturulacak merkez olması değişikliği gelecek. Bu da Bankalara yargısız infaz yapma hakkı getirecek.

    4-Yeni çek defterlerinin kullanılması da sorunlar oluşturacaktır. Hamiline çek düzenlenmesi, bu sorunların başını çekmektedir. Bunun yanı sıra farklı niteliklerdeki çeklerde “dolandırıcılık” kapsamında değerlendirilecek sorunlar oluşturacaktır.
    5- Bankaların çek keşidecileriyle yaptığı sözleşmeler de daha farklı ve ağır yaptırımlara haiz sözleşmeler olacaktır.
    6-Değişiklik önergeleriyle tasarıya – yasaya ilave maddeler konacaktır. Bu maddeler yargısız infaz ve online cebri icrayı kolaylaştırmak gayesi ile SÖZÜM ONA ORTA YOL diye konacaktır.
    Değişiklik önergelerine ve duyumlara göre, DEVAM EDECEĞİM..

  12. BURHAN İŞCAN

    Beklenen sonuç belli:
    Ezberlerden oluşan sabit fikir, sabit fikirden oluşan peşin hüküm, peşin hükümlerden oluşan ÖN YARGI, ön yargıdan oluşacak YARGISIZ İNFAZ.
    EZBER=Her ne sebeple olursa olsun borcun ödenmemesi SUÇ tur.,
    Bu ezber, ÇEK SUÇLARINA HAPİSLİK KALKIYOR haber fırtınasından beklenen TEPKİLERLE; toplum içindeki SABİT FİKİR tescil edilmekte. tescil edilen sabit fikir sonucunda YARGISIZ İNFAZI MEŞRU KILAN ÖN YARGI oluşmaktadır.
    BEKLENEN SONUÇ BU ÖNYARGIYLA GELEN YARGISIZ İNFAZIN MEŞRULUĞUNU İLAN ETMEKTİ.
    “Yaptıklarımız, politikamız doğru. ” dedirtmekti. Bunun için bir nevi referandum yapıldı.
    SONUÇ?
    GÖRECEĞİZ AB-I HAYAT AKMADIĞIN EJDERHADAN.

  13. BURSA YOZGATLILAR DERNEK BAŞKANI
    AHMET BEY BAKIN NASIL ÇALIŞIYORMUŞ

    Karşılıksız çeke hapis cezası uygulaması 12 Eylül sonrası 24 Ocak kararlarına istinaden 1985 yılında dönemin Başbakanı Turgut Özal hükümetince yasallaştırılmıştı. Tam 27 yıldır devam eden bu uygulama AK Parti Hükümeti’nin ekonomi politikalarıyla örtüşmediği gerekçesiyle olsa gerek kaldırılıyor. İktidar kanadı karşılıksız çeke hapis cezasının kaldırılmasını içeren yeni kanun tasarısını 3 gün önce yani cuma günü TBMM’ye sundu.

    Kimilerine göre demokrasi ayıbının kaldırılması kimilerine göre de dolandırıcıların affedilmesi olarak nitelendirilen yeni kanun tasarısı ilk etapta iş çevrelerinin sıcak baktığı bir gelişme idi. Ancak son birkaç gündür içeriği incelendiğinde aleyhte görüşler ve tepkiler ortaya çıkmaya başladı.
    Bu konuda kamuoyu baskısı oluşturanların başında hatta diyebiliriz ki iş ve siyaset dünyasının ilk dikkatini çekenlerin başında Bursa Yozgatlılar Dernek Başkanı Ahmet Aslan geliyor.
    Ben de yeni Çek Yasası ile ilgili detayları açıkçası kendisinden öğrendim.
    Sadece ben mi? Son 3 gündür tüm mesaisini bu konuya harcadığı için Başbakan yardımcılarından tutun da TBMM Başkanı’na, milletvekillerine, iş örgütlerine kadar uzanan geniş bir halkada bu yasanın çıkmaması için mücadele ediyor.
    İşin ilginci siyasetçisinden tutun da iş adamına kadar herkes kendisiyle hem fikir;
    “Evet, bu yasa haksız uygulamaya davet çıkarıyor”.
    &&&& &&&& &&&&
    Dün aradığında önce konuyu anlattı:
    “35 yıldır tekstilciyim. Ayakta kalma mücadelesinde malını satabilmek için yeri geliyor çek kesiyorsun. Hapis cezası bizim için paramızı almada bir güvence idi. Adamın çeki karşılıksız çıkıyor, hapse giriyor. Akrabaları ve yakınları aradan 3 yıl da 5 yıl da geçse gelip parasını ödemek zorunda kalıyordu. Şimdi hükümet bu hapis cezasını kaldırıyor. Adam ne yapacak? Çeki kesecek, sonra ortadan kaybolacak, hiçbir yaptırım yok Bakın uzun vadede bu iç piyasanın daralması anlamına gelecek.”
    Ardından sözü Rahşan Affı olarak nitelendirdiğimiz af yasasına getirdi:
    “Biliyorsunuz bir dönem Rahşan affı ile devlet kişilere karşı işlenen suçu affetmişti. Oysa kendine karşı işlenen suçları affetmemişti. Sokaklar bir anda katil, hırsız, dolandırıcı kaynadı. Sonra bir baktık ki affedilenler ayanı suçtan yine içeri giriyorlar.”
    Ahmet Aslan ayna paralelde haklı olarak sordu:
    “Şimdi burada da öyle. Devlet kendi alacağından vazgeçmiyor, ama kişilerin alacağını affediyor. Hangi hakla benim alacağımı borçludan silebiliyor?”
    &&&& &&&& &&&&
    Dedik ya, sesini duyurabilmek için 3 gündür siyaset ve iş dünyasını yakın markaja almış durumda.
    “TBBB Başkanı Cemil Çiçek Yozgatlı Cuma günü aradım. Not bıraktım. Dün sabah aradı. Başkan aramışsın, yoğundum dedi. Çek yasasının neler getirip götüreceğini anlattım. Hak verdi. Aynı görüşte olduğunu söyledi. Dedi ki ‘bölgenizdeki milletvekillerini arayın, sivil toplum örgütlerini arayın, baskı unsuru oluştursunlar. Tasarı genel kurula geldiğinde çıkıp itiraz etsinler. Bizim de elimiz güçlensin’
    O’ da bunun üzerine önce Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı aramış, ulaşamamış, not bırakmış. Ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye faks çekmiş. Yetmemiş, MHP Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ı aramış. O da kendisine hak vermiş ve gerekli çalışmayı yapacaklarını söylemiş.
    CHP’den eski bakanlardan milletvekili Turhan Tayan’ı aramış. Önce “biz ana muhalefetiz, yapacak bir şeyimiz yok” gibilerinden cevap almış. O’da baskı unsuru olabileceklerini ifade etmiş. Sonra CHP Milletvekili Sena Kaleli’yi aramış.
    “CHP vekilleri danışman kullanıyorlar. 3 defa aradım, danışmanına not bıraktım. Daha dönmedi.”
    AK Parti’den hemşehrisi Bursa Milletvekili Mustafa Kemal Şerbetçioğlu’nu aramış. Yine AK Parti’den Bekir Bozdağ’ı aramış, danışmanıyla görüşmüş. AK Parti İl Başkanı Sedat Yalçın’la görüşmüş. Hepsi de ilgileneceklerini söylemişler.
    İş dünyasından da TUSKON Genel Başkanı Rızanur Meral, MÜSİAD Bursa Şube Başkanı Hasan Çepni, BUTTİM Başkanı Abdullah Biçen’le görüşmüş. Konuyu anlatınca onlar da hak vermişler ve hükümet başta olmak üzere Meclis’te gurubu bulunan siyasi partilere kanunun çıkmaması için faks, mesaj ve telefon trafiği başlatacaklarını belirtmişler.
    Ahmet Aslan bununla da yetinmeyip, cep telefonundan tam 500 kişiye mesaj göndermiş. Bana da geldi. Mesajında devletin kendilerini mağdur etmemesini istiyor.
    Temennisi bu kamuoyu baskısıyla TBMM’nin yanlıştan döneceği yönünde…

    • lan ……I senin baban iflas ettiği icin ceza evine girdimi hic borclu insanların ne sucu varda 4 duvar arasına koyuluyor insan zaten iflas etmiş eline ne geciyor.ticaretbu hırsız bile ceza evine girip 1 ay yatıp cıkıyor hırsız oldugu halde.ya bizler gibi aileleri senelerdir hapiste yatan insanların tek sucu borclu olmak aklını başına al kardeş akıllı ol.dilerim birgün sende iflas adersin ve senide tıkarlar parmaklıklar ardına başına gelsinde gör paşam

  14. SONUCA ETKİ EDEN SEBEBİ ALGILAYAMAMAK.

    Gündemde yeni bir çek yasası taslağı var. Bu taslağın oluşma sebebi ise kamuya yanlış empoze edilmektedir.
    Sorun yargıdaki tıkanıklığın önünün açılması olarak gösterilmektedir.

    Bu bir aldatmacadır.

    SORUN HUKUKSAL DEĞİL, EKONOMİYE BAĞLI BİR SORUNDUR.

    Sorun butlan hukuku çerçevesinde çözümsüzlüğe götürülmek istenmektedir.

    Sorun butlan hukukunu yok eden en azından işlevsiz bırakan, genel hukuk kurallarının işletilmesi sebebiyle oluşan çıkar savaşı sorunudur.

    Bu savaş, butlan hukukunu işlevsiz bıraktığı için; bu hukuktan umulan hakların temini de gecikmektedir.

    Bu durumu ilk fark edenler arasında bulunan İzmir 26. Asliye Ceza Mahkemesinin ,5941 sayılı yasanın Anayasa Mahkemesince iptali için açtığı davanın gerekcesinde; bu savaşın ip uçlarını görmek mümkündür.

    İzmir 26. Asliye Ceza Mahkemesi’nin Başvuru Kararının Gerekçe Bölümü Şöyledir:

    “5941 sayılı Çek Kanunu 20/12/2009 tarihli 27438 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

    Yasanın geçici 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; şikayetçi ile sanığın anlaşması halinde herhangi bir süre öngörülmeksizin, bu anlaşmanın sonuna kadar davalarındurdurulmasına karar verilmesi, (b) bendinde ise; sanığın tek taraflı olarak 2 yıl süre iletaahhütte bulunarak taahhüdün sonuna kadar davanın durdurulmasına karar verilmesi hükmü getirilmiştir.

    Yasalar ile ilgili kurumların normal şekilde çalışıp görevlerini yapmalarının sağlanması yerine, bu kurumların görevlerini yapmamaları yargıya iş yükü olarak fatura edilmektedir.

    Ülkemizdeki Karşılıksız Çek davalarının yargıyı kilitleyecek sayıya ulaşması.Bankaların tamamen özensiz ve suç işlemeyi teşvik niteliğindeki ihmallerinin sonucudur.

    Bankalara hiçbir şekilde bu konuda denetim getirilmemektedir. Bu yasada dagöstermelik önlemler alındığı gibi; özellikle tamamen suçsuz kişilerin suçlu duruma düşürüldüğü sahte çek hesabı açılmasının önlenmesiyle ilgili hiçbir önlem yine alınmamıştır. Buna ilişkin 11/12/2009 tarihli başvuru iptal başvurusunun eki olarak eklenmiştir.

    Tasarıda her bir çek yaprağı için Bankaların sorumlu olduğu miktar 1.000 TL iken 600 TL’ye indirilerek yasalaşmıştır. Bu şekilde Bankaların mevcut uygulamalarına devam etmesine yasal olanak hazırlanmıştır.

    Belediyelerin 3194 sayılı İmar Yasasının 42. ve devam maddelerine göre kaçakyapıları yıkmalarının yasanın amir hükmü olduğu halde bunun sağlanması yerine, Belediyelerin açık ihmallerine göz yumularak bu konuda hiçbir yasal düzenleme yapılmadan 5237 sayılı TCK’nın 184. maddesi getirilmiş, yine Mahkemelere binlerce dava açılması yoluna gidilmiştir.

    Bildirilen örnekler ile ilgili kurumların normal işlevlerini yerine getirilmesi sağlanmak yerine, yargı bağımsızlığına müdahale boyutunda yasal düzenlemeler ile yargı işlemez hale getirilmiştir.

    Bahse konu yasanın geçici 2/1-a maddesinde tarafların anlaşması halinde hiçbir süre dahi yoktur. Yani taraflar 10 yıllık bir anlaşma yapmaları halinde bu süre dahi beklenecektir. Özellikle bu hususun Mahkemelerin işleyişinin hiçbir şekilde dikkate alınmadığının açık bir göstergesidir.

    Yasanın düzenlenmesindeki temel gerekçe Dünyada da etkisini gösteren küreselekonomik kriz nedeniyle cezaevine düşen sanıklardır.

    Dünyadaki küresel kriz 2008 yılında ortaya çıkmasına rağmen şu andacezaevinde bulunan sanıkların suç tarihi en yakın olarak 2006 yılıdır. Zira; bir çek dosyasının temyiz süresi dahi 2-3 yılı bulmaktadır.

    Sanıkların taahhüdünü yerine getirmemesi halinde yasada hiçbir yaptırım öngörülmemiştir.

    İcra Dairelerinde dahi taahhütte bulunmasından sonra taahhüdün yerine getirilmemesi durumunda Taahhüdü İhlal suçu öngörülmüştür.

    Taahhüt için hiçbir peşin ödeme ya da teminat koşulu da getirilmemiş, tamamensanıkların keyfi davranışlarına zemin hazırlayacak düzenleme yapılmıştır.

    Yasal düzenleme ile çeke olan güven ortadan kaldırılarak ülke ekonomisine de ciddi bir darbe indirilecektir. Zira; düzenleme ile ödenmeyen çeklere odaklanıldığı halde ödenen çek miktarları ödenmeyenlere göre oldukça fazladır. Edinilen bilgiye göre ödenmeyen çek oranı toplam tedavüldeki çeklerin % 5’idir.

    Söz konusu yasal düzenlemenin tamamen Mahkemelerin işini geciktirme ve aksatma sonucunu doğuracağı açıktır.

    Anayasamızın 14l/son maddesi davaların en az giderle ve mümkün olan süratlesonuçlandırılmasının yargıya görev olarak vermiştir. Bu yasa ile çek davalarının sonuçlanması engellenmiş. Anayasa hükmü açıkça ihlal edilmiştir. 2 yıllık bir süre ile davaların sonuçlanması engelleneceği gibi ayrıca; yeni tebligatlar yapılacak, bunlarla ilgili tüm mahkemeler emek ve mesai sarf edecek, ilave masraflar da çıkacaktır.

    Ayrıca; bu şekilde davalar geciktirilerek Hukuk Devletine olan güven duygusuzedeleneceği gibi Mahkemelerin bu dosyalarla uğraşarak asıl çözmesi gereken diğer dosyalara da zaman ayıramayacağından, asıl fonksiyonlarını yerine getiremeyeceği ve bu şekilde Hukuk Devleti ilkesinin de ihlal edildiği açıktır.

    Açıklanan nedenlerle; belirtilen yasa maddesinin Anayasamıza aykırı olduğukanaatine varıldığından, Anayasa Mahkemesine iptal davası açılmasına karar vermek gerekmiştir.

    1-ÖZETLERSEK BANKALAR BUTLAN HUKUKUNDAN YETERİNCE FAYDALANAMIYORLAR. ALACAKLARININ TAHSİLİ GECİKİYOR
    2-BORÇLANMA KRİTERLERİNDE RİSK FAKTÖRÜNÜN EN AZA İNDİRİLMESİ GEREKİYOR..
    SÖZ KONUSU ÜLEŞİN TAKSİMİ HUKUK İŞİN BAHANESİ YANİ.

  15. “MAHKEMELER İŞLEYEMEZ DURUMDA”
    Karşılıksız çek keşide etme suçuyla ilgili davaların son yıllarda inanılmaz ölçülerde artış gösterdiği vurgulanan gerekçede, dosya yoğunluğu nedeniyle mahkemelerin işleyemez duruma geldiği ifade edildi. Mahkeme ve çek davalarına bakan Yargıtay’daki daire sayılarının artırılması gibi önlemlerin tümüyle geçici bir nitelik taşıdığı, kronikleşmiş karşılıksız çek sorununa kesin bir çözüm getirmediği vurgulanan yasa teklifinin gerekçesinde şöyle denildi:

    “Çek davalarına bakan Yargıtay 10.Ceza Dairesi Başkanı Mahmut GÜL 2010 yılında yaptığı açıklamada, yerel mahkemelerdeki çek dosyası sayısının 1 milyon 480 bin civarında olduğunu, 50 bin çek dosyasının 10. Ceza Dairesi’nde karara bağlanmak üzere beklediğini, 110 bin dosyanın ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında incelenmekte olduğunu, yılda en fazla 25 bin davayı sonuçlandırabildiklerini, Yerel mahkemelerin kararı bozulduğunda, yeni karar verilmesi ve tekrar temyiz edileceği düşünüldüğünde mağduriyetler olacağını ve kararların zaman aşımına uğrayacağını ifade etmiştir.”

    “BİNLERCE VATANDAŞ HAPİSTE”
    Yasa teklifinin gerekçesinde yürürlükteki Çek Kanunu’nda çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet verme fiilinin, “adlî para cezası ve güvenlik tedbiri yaptırımlarını gerektiren bir suç olarak düzenlendiğine” dikkat çekildi. Adli para cezası uygulanan vatandaşların, devlete borcunu ödeyemediği için hapse girdikleri vurgulanan gerekçede, “Eş anlatımla, devlet, hapse girmemek için adli para cezasını ödemek isteyen vatandaşını bir anlamda tefeci batağına yönlendirmektedir. Bu nedenle karşılıksız çekten dolayı halen hapiste binlerce vatandaşımız vardır” denildi.

    http://www.aksamhaber.net/ekonomi/cek-magdurlari-sikintilarinin-bitmesini-istiyor.htm

  16. HAPİS YERİNE ÇEK YASAĞI

    Bakanlar Kurulu’nda değişikliğe uğramaması halinde hem iktidar hem de muhalefet partileri, hapis cezasını ortadan kaldırma konusunda mutabık oldukları ve yılbaşına kadar düzenlemenin Meclis’ten geçirilmesinin planlandığını belirttiler. Değişiklikle hapis yerine bir yandan alacaklı ile icra davası sürerken, karşılıksız çek sahibine belli süreyle (En az 5 yıl) çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı getirilecek. Hapisteki 8 bin kişinin dışında halen Yargıtay’da da yaklaşık 50 bin karşılıksız çek dava dosyası karar bekliyor. 110 bine yakın dosya ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nda inceleniyor.

    MÜJDEYİ, BAĞIŞ TWİTTER’DAN VERMİŞTİ

    Çek mağdurları için müjdeyi AB’den sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış önceki gün Twitter’dan vermişti. Bakan Bağış, “Çek Cumhuriyeti’nden çek mağdurlarına iyi haberim var. Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile görüştüm çözüm konusunda hazırlık yapıyorlarmış” yazmıştı.

    http://www.haberalanya.com.tr/root.vol?title=cek-mahkumlarina-tahliye-gorundu&exec=page&nid=309444

Yorum yaparak destek olabilirsiniz