Ekmeğimizi,özgürlüğümüzü ve günümüzü yitirdik. Susmadık, yenilmedik …


Yeni çek yasası ile birlikte “borca hapis”  uygulaması son buluyor.  2007 yılından beri “insanlık onuru borca hapisi yenecektir” diyerek kendi çizgimizde yayın yaptık.  “Yurttaş hakları, memleket sevgisi, insan hakları … ”  adına ne dersek diyelim, inandığımız için emek verdik. Ben pişman değilim.  Katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.

Özgürlüğüne kavuşanların mutluluğu benim gururumdur.  Özgürlüğün tadını çıkartın.

Hakkınızı helal edin. Beni unutmayın, sevgi ve muhabbetle kalınız.

Admin,  1.şubat.2012

 

Yenik değiliz
boşa gitmedi çektiğimiz acılar
ilk yaz yağmuruyla yeşeren
tohumlara bak
bir yangın gecesini andıran
sesleri dinle
savaş alanlarında çarpışanlar var

yenik değiliz
etselerde bizi ekmeğimizden
çocuklarımızın buğday başağı saçlarından
yardan ayırsalarda bizi
yenik değiliz
kanımızda bir pınar gibi kaynayan hayat
yenik değiliz
torbamız tohum dolu
koşar adım giriyoruz kavgaya

Kemal BURKAY  “Yenik Değiliz”

 

26 responses to “Ekmeğimizi,özgürlüğümüzü ve günümüzü yitirdik. Susmadık, yenilmedik …

  1. Aylardır, az da olsa, çek mağdurlarının yorum eklemekte olduğum tüm sitelerinde

    ” “KARSILIKSIZ CEK’E HAPIS CEZASININ KALKMASI” GIBI “TAAHHUDU İHLALLERDE VERİLEN HAPİS CEZASININ KALKMASI” İÇİN TEK YOL AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ – AİHM NEZDİNDE YAPILACAK ÇOK SAYIDA MÜRACAATTIR ! ”

    diye basbas bağırıyorum. Eskiden çek mağdurlarını uyutan site şimdi de taahhüdü ihlal mağdurlarını uyutmaya ve onları hükümete bel bağlamaya, hükümete yalvarmaya yönlendirmeye çalışıyor.

    Tek çözüm yolu bellidir : AİHM MÜRACAATLARIYLA HÜKÜMET ÜZERİNDE BASKI KURMAK !

    Gerisi laf-ı güzaf…

  2. İCRALARDA DEVRİM BAŞLIYOR. TASARI BU AY SONUNDA YASALAŞACAK..
    TAAHHÜDÜ İHLAL CEZASI KALDIRILACAK..
    TBMM Adalet Komisyonu, yargı sisteminin hızlandırılması amacıyla hazırlanan ve ”3. Yargı Paketi” olarak bilinen kanun tasarısının 37 maddesini kabul etti.

    Komisyon, Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın bugünkü görüşmelerinde, icra konularına ilişkin maddeleri görüştü. Komisyon, 37 maddeyi kabul etti.

    Kabul edilen maddelere göre, her icra dairesinde Adalet Bakanlığı’nca atanacak bir icra müdürü, yeteri kadar icra müdür yardımcısı, icra katibi ile adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonları tarafından görevlendirilecek mübaşir ve hizmetli bulunacak. İcra müdür ve icra müdür yardımcıları, Adalet Bakanlığı’nca yaptırılacak yazılı ve sözlü sınav sonucuna göre atanacak. İcra katipleri arasından bakanlıkça gerçekleştirilecek yazılı sınav ve mülakat sonucuna göre de icra müdür veya icra müdür yardımcılığı kadrolarına atama yapılabilecek.

    İcra müdürü, icra müdür yardımcısı veya icra katibinin herhangi bir nedenden dolayı yokluğu durumunda görev ve yetkileri, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu tarafından görevlendirilecek yazı işleri müdürü veya zabıt katibi tarafından yerine getirilecek.

    İcra ve iflas dairelerince verilen kararlar gerekçeli olarak tutanaklara yazılacak.

    İcra ve iflas dairelerince yapılacak her türlü icra ve iflas iş ve işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılacak; her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenecek, kaydedilecek ve saklanacak.

    Güvenli elektronik imza, elle atılan imza yerine kullanılabilecek
    Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler senet hükmünde sayılacak ve söz konusu imza, elle atılan imza ile aynı ispat gücüne haiz olacak. Güvenli elektronik imza, kanunlarda bu imzayla yapılamayacağı açıkça belirtilmiş olan işlemler dışında, elle atılan imza yerine kullanılabilecek. Güvenli elektronik imzayla oluşturulan belge ve kararlar, birden fazla nüshanın düzenlenmesi ve mühürleme işlemini öngören hükümlerde uygulanmayacak.

    Zorunlu nedenlerden dolayı fiziki olarak düzenlenen belge veya kararlar, yetkili kişilerce güvenli elektronik imzayla imzalanarak UYAP’a aktarılacak ve gerektiğinde UYAP vasıtasıyla ilgili birimlere iletilecek. Bu şekilde elektronik ortama aktarılarak ilgili birimlere iletilen belge ve kararların asılları, gönderen icra ve iflas dairesinde saklanacak ayrıca fiziki olarak gönderilmeyecek.

    Elektronik ortamdan fiziki örnek çıkartılması gereken hallerde, icra müdürü veya görevlendirdiği personel tarafından belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek, imzalanacak ve mühürlenecek.

    İcra ve iflas dairelerinde nakit ödemeye son
    İcra ve iflas dairelerine yapılacak her türlü nakdi ödeme, Adalet Bakanlığı’nca uygun görülecek bankalarda icra ve iflas dairesi adına açılan hesaba yatırılacak. Haciz sırasında, borçlu veya üçüncü kişiler tarafından yapılan ödeme nedeniyle tahsil edilen paralar, en geç tahsilatın yapıldığı günü takip eden ilk iş gününün çalışma saati sonuna kadar banka hesabına yatırılmak üzere icra veya mahkeme kasalarında muhafaza edilecek. İcra ve iflas daireleri, aldıkları kıymetli evrak ve değerli şeyleri kasalarında, zorunlu hallerde ise kiralanacak banka kasalarında muhafaza edecek.

    Uluslararası ilişiklerde ortaya çıkabilecek sorunların ortadan kaldırılması amacıyla yabancı devlet aleyhine başlatılan ilamlı icra taleplerine ilişkin icra emrinde, uluslararası antlaşmalar saklı kalmak kaydıyla, borçlu devlete ait olan mallar hakkında cebri icra (kendi istekleriyle borçlarını ödemeyen borçluların, borçlarını devlet kuvveti ile ödemelerinin sağlanması) yapılabileceği ayrıca ihtar edilecek.

    Aile bireyleri için lüzumlu görülen eşyalar haczedilemeyecek
    Tasarıda, verilen önergenin kabul edilmesiyle, borçlunun haline münasip evi de haczedilemeyecekler arasına alındı.

    Buna göre, ekonomik faaliyeti, sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan borçlunun mesleğini sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşya; para, kıymetli evrak, altın, gümüş, değerli taş, antika veya süs eşyası gibi kıymetli şeyler hariç olmak üzere borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu eşya, aynı amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olması durumunda bunlardan biri, borçlunun haline münasip evi ve öğrenci bursları haczedilemeyecek.

    Haczedilecek malların kıymetinin fazla olması durumunda, bedelinden münasip bir kısmı, ihtiyacını karşılayabilmesi amacıyla borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılacak.

    İcra memuru, haczi talep edilen malların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirecek ve ona göre karar verecek.

    Yabancı devlet, parlamento ve hükümet başkanı ile hükümet üyelerinin resmi ziyaret, transit geçiş, gibi sebeplerle Türkiye’de bulundukları sürece, bu kişileri taşıyan ulaşım araçları muhafaza altına alınamayacak ve yediemine bırakılamayacak.

    Kolluk kuvvetlerinin yakaladığı hacizli motorlu araçlar, en geç 3 işgünü içinde deposu bulunan en yakın icra müdürlüğüne teslim edilecek.

    Haczedilen şey, üçüncü kişi nezdinde bulunursa, bu kişi yedieminliği kabul ettiği takdirde bu mal muhafaza altına alınmayacak.

    Hacizli mallar elektronik ortamda satılacak
    Hacizli malların satış ilanı elektronik ortamda da yapılabilecek. Elektronik ortamda verilecek teklifler, hacizli malın tahmin edilen kıymetinin yüzde 50’sinden az olamayacak, teklif vermeden önce de hacizli malın yüzde 20’si oranında teminat gösterilecek.

    Hacizli malların birinci ve ikinci ihalesi icra memuru tarafından, ilanda belirlenen yer, gün ve saatte, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif üzerinden başlatılacak. Satılığa çıkarılan mal üç defa bağırıldıktan sonra, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek, en çok artırana ihale edilecek.

    İcra ve iflas dairelerince, daire dışında tahsil edilen paralar, en geç tahsilatın yapıldığı ilk işgünü günü çalışma saati sonuna kadar banka hesabına yatırılmak üzere icra veya mahkeme kasalarında muhafaza edilecek.

    Hacizli malların satışı açık arttırma ile yapılacak, birinci ve ikinci ihalenin yapılacağı yer, gün ve saat önceden ilan edilecek. İlan, birinci ihale tarihinden en az 1 ay önce yapılacak, açık artırmaya elektronik ortamda teklif verme yoluyla başlanacak. Elektronik ortamda teklif verme, birinci ihale tarihinden yirmi gün önce başlayacak, ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erecek. İkinci ihalede ise elektronik ortamda teklif verme, birinci ihaleden sonraki 5. gün başlayacak, en az 20 gün sonrası için belirlenecek ikinci ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erecek.

    Bu tasarıdaki düzenlemeler yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılan takip işlemleri hakkında eski hükümler uygulanacak.

    Bölge adliye mahkemelerinin devreye girdiği tarihe kadar, Yargıtay’ın bozma kararlarına karşı mahkemelerin verdiği direnme kararlarının temyizi halinde dava dosyası önce kararı veren daireye gönderilecek. Karar veren daire direnmeyi yerinde görürse kararını düzeltecek, yerinde görmezse talebi 10 gün içinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na iletecek.

  3. ÜÇÜNCÜ YARGI PAKETİ TEKRAR ADALET ÜST KOMİSYONUNA GELDİ. TASARININ AY SONUNA KADAR YASALAŞMASI UMULUYOR..

    TBMM Adalet Komisyonu 3. Yargı Paketi olarak adlandırılan ‘Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nı görüşüyor. Tasarıya ilişkin komisyona sunum yapan Adalet Bakanı Ergin, toplumsal barışın sağlanmasının, en önemli hakemlik mekanizması olan yargının adil ve etkin şekilde işlemesine bağlı olduğunu belirterek, sosyal ve ekonomik gelişmeler paralelinde çeşitlenerek artan sorun ve ihtilafların yargı kurumlarını gün geçtikçe büyüyen bir iş yükü gerçeği ile karşı karşıya bıraktığını söyledi.

    Adil yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçası olan ‘makul sürede yargılanma hakkı’nın gerek anayasa gerekse temel haklara ilişkin uluslar arası belgelerle teminat altına alındığına işaret eden Ergin, bu durumun kendilerini önemli tedbirler almaya yönelttiğini kaydetti. Ergin, makul sürede yargılanma hakkı, adalete erişimin güçlendirilmesi ve yargı sistemlerinin etkin hale getirilmesinin toplumların adalet beklentisine cevap verilebilmesi adına hayati önem taşıdığını vurgulayarak, 1. ve 2. yargı paketleri ve 3. yargı paketlerini bu ihtiyaçlar çerçevesinde şekillendiğini söyledi.

    Bakan Ergin, yargı hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla bugüne kadar yapılan düzenlemelerin devamı niteliğindeki bu kanun tasarısının da, ‘icra, iflas, ceza ve idari yargı mevzuatı alanında birçok uygulama sorununa çözüm sağlayacak düzenlemeler içerdiğini söyledi. Bakan Ergin, tasarının ayrıca savunma hakkını güçlendiren, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını daha güçlü teminatlara bağlayan ve basının özgürlük alanını genişleten bir içeriğinin bulunduğunu söyledi.

    İcra dairelerinde 2012 yılı itibariyle şu anda 12 milyon 700 bin dosya bulunduğunu bildiren Ergin, Türkiye’de yılda ortalama 6.5 milyon yeni icra takibi yapıldığını söyledi. Ergin, bu takiplerin yüzde 8’inin ilamlı icra yoluyla takibe başlandığını, yüzde 92’ye tekabül eden 6 milyon civarında dosyanın ise ilamsız icra yoluyla takip edildiğini kaydetti. Yılda açılan ortalama 6 milyon ilamsız takip dosyasının yüzde 42’sinin 800 TL’nin altındaki takiplerin oluşturduğunu belirten Ergin, bu takiplerin yüzde 60-65’ini aboneliğe bağlık takiplerin oluşturmasının da dikkat çekici olduğunu söyledi. Ergin, “Tasarıda daha modern anlamda bir icra teşkilatı kurulması ve daha kaliteli hizmet verilmesi amacıyla İcra dairelerinde çalışan personel sayısının artırılması, ayrıca uzmanlaşmayı sağlamak ve hizmet kalitesini artırmak bakımından ‘icra katipliği’ kadrosu ihdas edilmesi de öngörülmüştür” diye konuştu.

    İCRA DAİRELERİNE PARA İLE TEMAS ÖNLENECEK
    İcra iflas mevzuatı yönünden tasarıda getirilen yenilikler ve öne çıkan başlıkları sıralayan Bakan Ergin, şunları kaydetti:
    “İlk olarak icra dairelerine para ise temasın kesilmesini öngören tedbirler öngörülmüştür. İcraya başvurmadan önce borçluya davet yazısı gönderilmesi uygulamasını öngördük. Bizim öngördüğümüz tasarıda brüt asgari ücret tutarın altındaki takibin altındaki miktarlar için ödemeye davet yazı çıkarılması öngörülüyordu. Alt Komisyon bunu iki katı olarak öngörmüş. Evde kullanılan lüzumlu ev eşyalarının haczedilemeyeceğine dair bir düzenlememiz var. Hacizli mal satışında ilan ve teklif ilanı getirilmesi söz konusu. Buradaki düzenleme satış gününe kadar satış masasına pey sürebilme noktasında yapılan düzenlemedir. Satış esnasında satışa müdahil olmak için alt yapının kurulması çalışmaları devam ediyor. O çalışmaların bitmesinden sonra elektronik olarak satışa da müdahale etme imkanı önümüzdeki süreçte oluşacaktır. Ama onun alt yapı çalışmaları şu anda devam ediyor. Mahkemelerde evrak büroları oluşturulması öngörülüyor. Bu şekilde hakimlerimiz gelen dilekçelerin havalesiyle önemli oranda zaman kaybediyor. Bunu ön bürolarda ve yazı işleri müdürlüklerinde çözecek bir tedbir öngörüyoruz. Mahkeme kararlarıyla hüküm altına alınan tazminatlara yüksek faiz uygulanmasına ilişkin bir düzenlememiz var.”

    DANIŞTAY’IN İŞ YÜKÜ AZALACAK
    Danıştay savcılarının yazılı düşünceleri taraflara tebliğ edilmesini öngören bir düzenlemenin de tasarıda yer aldığını belirten Bakan Ergin, tasarıda mahkemelerde karar alma sürecini hızlandıracak tedbirlerin de yer aldığını bildirdi. Yürütmenin durdurulması uygulamasına yeni düzenlemeler öngördüklerini de belirten Ergin, şöyle devam etti:
    “Danıştay’a gelen bir takım idari yargı kararlarının Bölge İdare Mahkemelerinde kesinleşmesini öngören düzenlemeler var. Bu şekilde Danıştay’ın toplam iş yükünün azaltılması öngörülüyor. Bölge İdare Mahkemelerinin birden fazla kurumla çalışmasını öngören ve yargılama sürecini hızlandırmayı amaçlayan düzenlemelerimiz var. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun oluşumunu geçici bir süre için, 3 yıl için, oluşturmaya dönük bir maddemiz var. Burada genel kurulda bekleyen yığılmış dosyaların kısa sürede karar bağlanması amaçlanmıştır.
    Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak baktığı dava türlerini ve sayısını azaltmaya dönük tedbirler söz konusu tasarıda.”

    CEZA MEVZUATI DÜZENLEMELERİ
    Tasarıda ceza mevzuatı yönünden de bir takım düzenlemeler yapıldığını belirten Bakan Ergin, bir kısım suçların ‘kabahat’e dönüştürülmek suretiyle vasıflarının değiştirildiğini söyledi. Bir kısım kabahatler yönünden de ceza verme yetkisinin adli mercilerden alınarak idari makamlara devredildiğini belirten Ergin, ön ödemenin yeniden düzenlendiğini ve üst sınırın yükseltilmesi ile bu kurumun da uygulama alanını genişletmenin amaçlandığını söyledi. Ergin, 3 aylık üst sınırın bir yıla çıkartılmasının öngörüldüğünü bildirdi.
    Elektrik hırsızlığının ‘karşılıksız yararlanma suçu’ olarak düzenlendiğini ve verilen zararın karşılanması halinde cezanın askıya alınmasını öngören bir düzenlemenin tasarıda yer aldığını belirten Ergin, petrol boru patlarından yapılan hırsızlın cezasının ise artırıldığını bildirdi.

    “TUTUKLAMA, SOMUT OLGULARLA GEREKÇELENDİRİLECEK”
    Adalet Bakanı Ergin, tasarıda temel hak ve özgürlükleri daha güçlü teminatlara bağlayan önemli düzenlemeler içerdiğini belirterek, bu tasarıyla Terörle Mücadele Yasası’nın 10. maddesinde yapılan değişiklikle, müdafiinin dosya inceleme yetkisine getirilen sınırlamaların en çok üç ay süreyle uygulanabileceğinin öngörüldüğünü söyledi. Ceza Muhakemesi sürecinin en önemli ancak en kritik koruma tedbirlerinin başında gelen tutuklamaya ilişkin öngörülen düzenlemelerle de kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkında daha fazla teminatlara bağlanmasının amaçlandığını ifade eden Ergin, şunları kaydetti:
    “Tutuklama kararları ise artık somut olgularla gerekçelendirilmek durumundadır. Esas itibariyle bu husus mevcut düzenlemede de var olmasına karşın, bunun altı kalın çizgilerle çizilerek uygulayıcıların bu konuda daha özenli olmasını sağlamaya dönük bir yazım şekli getirilmiştir. Böylece kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenlerinin varlığı yasal karinelerin ötesinde tam bir vicdani tatmin sağlayan ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunun somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça yazılması gerektiği vurgulanmaktadır. Adli kontrol uygulamasının kapsamı genişletilerek bu müessese gerçek anlamda bir tutuklamaya alternatife dönüştürülmektedir.”

    BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN TMK’DA DEĞİŞİKLİK
    Tasarıda, basının özgürlük alanının genişletilmesi adına da bir takım düzenlemeler bulunduğunu belirten Ergin, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda basın ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması amacıyla Terörle Mücadele Yasası’nın 6. Maddesinde yapılacak değişiklikle, henüz yayımlanmamış, dolayısıyla suç içeriği belirsiz yayınlara sansür anlamı taşıyacak biçimde ileriye yönelik yayın durdurma tedbiri uygulamasına son verilmek amaçlanmıştır tasarıyla. Yine Basın Kanunu’na eklenecek bir geçici maddeyle farklı tarihlerde çeşitli mahkemelerce verilen, bir kısmı da sonradan ortadan kaldırılan basılı eserler hakkındaki birçok toplatma kararı hükümsüz hale getirilmektedir. Ayrıca 31 Aralık 2011 tarihine kadar basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenen ve adli para cezasını ya da üst sınırı 5 yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı açılan soruşturma ve kovuşturmaların ya da kesinleşmiş hüküm infazlarının ertelenmesi imkanı da bu tasarıyla getirilmektedir” dedi.

    “HEDEF, YARGI SÜRESİNİ 12 AYA İNDİRMEK”
    “Geç gelen adalet vicdanları yakan bir ateşe dönüşmektedir” diyen Bakan Ergin, bu ateşin hukukla, hukukun sınırları içinde söndürmek, hukuk ve yargılama güvenliğine halel getirmeden adli süreçleri hızlandırmanın, vatandaşın hakkına gecikmeden kavuşmasını sağlamanın temel hareket noktaları olduğunu söyledi. Ergin, “Bu amaca dönük mevzuat çalışmaları, ülkemizi bugün ortalama iki yıl gibi uluslar arası standartlara yakın bir yargılama süresine taşımıştır. Yargının hızlandırılması amacıyla devam eden çalışmaların nihayetinde, temyiz aşaması da dahil olmak üzere bu süreyi ortalama 12 aya indirmek ve bu hedefe iki yıl içinde ulaşmakta kararlıyız” dedi.

    İHA

  4. Kan emici factoring şirketlerine karşı açtığım bir menfi tespit davasını daha kazandım. Hatta mahkeme bu sefer %40 oranında kötü niyet tazminatına da hükmetmiş. Gerçi yargıtatyın bu tazminatı onayacağını zannetmiyorum ama paradan çok daha önemlisi bunun bir sembol olması. Bu asalaklardan, yasal tefecilerden yıllardır çekenlere böyle bir müjdem olsun!!

  5. BİLİNÇSİZLİK; “YAŞAMADAN, İDRAK ETMEDEN YAŞAMAMIŞ GİBİ ÖLMEK, HİÇİ YAŞAMAK BUNUN ADI” Ben yiyemiyorum, buyurun siz yiyin demekle eşdeğerdir bu tavır. Kıymet bilmek için, değerin farkına varmak gerekir oysa. Farkında değilseniz o değerlerin, kıymetini beklemek zaten beyhudedir. Bu durumda da; ne çalanlar ne yaptığının farkındadır, ne de çaldıranlar neleri çaldırdıklarının. İşte yolsuzluk ekonomisi politikaları bunun için vardır. Çünkü; “ÖZGÜRLÜĞÜN EN BÜYÜK DÜŞMANI, HALİNDEN MEMNUN OLAN KÖLELERDİR.”

    Hemen hepimiz vatandaşlar olarak, vatandaşlık haklarımızdan mahrumiyette devleti suçlar ve onu güvensiz olarak addederiz. Devlete güvensizliğimizi oluşturan sebepler yüzünden de çoklukla devleti yönetenleri suçlarız. Evet devleti yönetenlerin bu güvensizlikleri oluşturmada payı büyüktür. Ama esas pay, yönetenlere verilen tavizlerdedir.

    Bir insanın en büyük düşmanı yine kendisidir. İnsana kendi nefsinin verdiği zarardan daha büyüğünü hiç kimse ona veremez. İnsana düşmanlarının verdiği zarar, ancak onun buna müsaade ettiği nispetçedir. Son ilahi din İslam’ın manifestosu kötülüklerle savaşmayı-cihadı emreder. Bu emir paralelinde; “iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek” vardır. İşte insanın kendi nefsi, ona cihad etmeyi zul olarak kabul ettirir. Bahanelerle bu emri savsaklar. Neticesinde de zulme prim verilmiş, müsaade edilmiş olunur.

    Nitekim yaratıcımız, insanlara gönderdiği son manifestosundaki Rahman Suresinde; “ben kainatı belli bir ölçüye dayalı dengeye bağlı düzen içinde yarattım; sakın bu dengeyi bozmayın.” İkazını yapmaktadır. Gerçekte de, adalet olarak kabul ettiğimiz bu ölçü dengesi bozulduğunda ağır gelen tarafın tahakkümü söz konusu olmaktadır.

    Bilindiği gibi, kabıyla beraber tartılan bir nesnenin kabının ağırlığına dara denir. Adalette dara; kötülüklere karşı hazır olan, kötülüğün derecesine göre de içi doldurulacak olan tedbir ve ihtiyatların tümü demektir. Bu durumda eğer dara mevcut değilse, peşinen diğer tarafın üstünlüğü kabul edilmiş, meydan boş bırakılmış demektir. Yani her kötülüğe karşı bir dengenin bulunmasıdır adaleti sağlayan. Adalet terazisinin bir kefesi kötülüğe karşı dolu olmalıdır her zaman.

    Her hangi bir ülke vatandaşı bireyin kazanımları-edinimleri iki türlüdür. Bunlardan birincisi yakının da bulunan kazanımlardır. Bunlar evi, eşyası, arabası, bankada parası v.s. dir. İkincisi vatandaşlık sorumluluklarından dolayı kazanımları, haklarıdır. İnsan aceleci tabiatı dolayısıyla görmediği şeylere iman etmediği için; vatandaşlık haklarını da görmez ve bilincinde olmaz. Dolayısıyla bu haklarının korunması için diğerlerine yaptığı mücadeleyi vermez. Bunların, muhtevasını bilmediği varlıkların korunmasını hep devletten bekler. Tabiatıyla bu beklenti normal karşılanabilir, ancak; niteliğini ve niceliğini bilmediği varlığın korunmasını beklemek ve kendisine rücu etmesini istemek anormaldir.

    Vatandaş olmanın doğurduğu hakları (vatandaşın devletin varlıkları üzerindeki kendi payını) bunların nitelik ve niceliklerini bilmemek; bunların korunması ve kullanımında, istemekte zayıflık demektir ki bu durum, bunların hırsızlığına müsaade etmek ve bu haklardan mahrum olmayı kabullenmek demektir.

    Yolsuzluk ekonomisi politikaları da işte bu bilinçsizlik üzerine kurulmuştur. Bu politikaların ana hedefi devlete olan güveni yok ederek, emperyalizmin parçala böl ve yönet politikasına işlerlik kazandırmaktır. Vatandaşlık sorumluluklarını ve bunlardan doğan hakları bilmeyen vatandaşlar topluluğu devlet oluşturamaz. Güvensizlik ortamında devlet oluşmaz. Güveni ihdas edecek devlet arayışları başlar.
    Otoriter devlet arayışlarına cevap bulmak için bu gün; manda, himaye ve bunlar için feodal devlet yapıları kavramları hayata geçirilmek üzere belleklere sunulmuştur.
    Bunda maksat, artan dünya nüfusuna karşın; enerji ve besin kaynaklarının yönetiminin; küresel iktidar seçkinleri tekelleşmesi ile bir odakta toplanmasıdır. İşte yolsuzluk ekonomisi politikaları bu amaca hizmet eder. Ülkelerin zenginlikleri, yerel iktidar seçkinleri eliyle küresel iktidar seçkinlerinin emrine bırakılır.
    Yolsuzluk ekonomisi politikaları; “butlan hukuku” oluşturacak yasaları ve hukukcularını da türetir. Butlan var olmayan bir hakkın varmış gibi kabul görmesidir. Bu yasalarda maksat; kendi güç ve sorunları ile uğraş yüzünden, dayatmaları sessizce kabullenecek bireylerden oluşan ezilenler toplumu oluşturmaktır.
    Örneğin, ülkemizde borçlar yasası ve medeni kanuna göre reşitlik, olgunluk yaşı 18 dir. Ama ceza yasasında buna karşı olarak, rıza yaşı türetilmiştir, bu da 15 dir. Bu seks özgülüğü altında çocuk istismarlığına göz yummanın dik alasıdır.
    Bütün bunların sebebi vatandaşlık haklarının ve onların korunmasının bilinçsizliğidir. Bu bilinçsizlik, ben bilmem ağam bilir bilinçsizliği parelelinde hayat bulmuştur. Ülkemizde hemen herkes Müslüman olduğunu ve Allah’ı tanıdığını iddia eder. Ancak bu bilinçsizlik bunun böyle olmadığının kanıtıdır. Müslümanlığın manifestosu kitabın Maide Suresi 38. ayetinde Allah; “hırsızın elini kesin” emrini vermiştir. Emrin devamında, bunun; ibret alınarak caydırıcılığı oluşturmak için yapılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Hırsızın elini kesmek demek ; hırsızın veya hırsızların bunu yaptığı ortamı yok etmek demektir. Bunun için gerçekten hırsızın da eli kesilecekse kesilir. Ama öncelik, hırsızlık ortamını yok etmektir.
    “Balık baştan kokar”. Yolsuzluklar, usulsüzlükler ve rüşvet de hak hırsızlığıdır. Bunlar devletin güvenirsizliğinde yeşerip, devleti güvenirsiz yaptıkca olgunlaşırlar.

    Bu olumsuzluğun önüne geçilmesi, vatandaşın duyarlılığına bağlıdır. Bu duyarlılık, denetim hakkının bilincinde hareket etmek, kontrolü elde tutmak demektir. Denetim ülke yöneticilerinin ve yönetim politikalarının denetimi, sorgulanması ile başlar. Her vatandaş bu politikaları yargılacak, doğrusunu önerip yürürlüğe sokturacak yeteneklere ve muktedirliğe sahip olmalıdır. Bu olmadığı zaman, vatandaşlık haklarının kazanımından ve kullanılmasından söz etmek yersizdir. Demokrasi bu yeteneklerin ve muktedirliğin sergilenmesine olanak tanır. Çünkü özgürlüklerin olmadığı yerlerde ruhlar ölü beyinlerin esaretindedir. Ölü beyinlerden de yapıcılık beklenemez.

    Mesela sağlıktaki yolsuzluklar sebebiyle neler kaybettiğinizin bilincinde misiniz?
    2009 yılında devletin vatandaşın sağlığına ayırdığı pay 36 milyar lira idi. (IMF nin bize ekonomimizin kurtulması için teklif ettiği borç ise 40 milyar dolardı.) Bu payın sadece 16 milyar lirası gerçek karşılığını buldu. Diğer kısmı ise yolsuzlukların, rüşvetle hırsızlıkların ve usulsüz harcamaların kurbanı oldu. Bunun sonucu olarak hükümetin sağlık politikası iflas etmeye başladı. Özel hastaneler, kendilerine tanınan rant kapısını iyi değerlendirdiler. Aç gözlülük ve tamah sonuçta kaynak kurumasına sebep oldu. Sonuçta her vatandaşa “katkı payı ödemek” zulü yüklendi.

    Devlete güven, şeffalık ortamının oluşması ile başlar. Yöneticilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması, hesap vermenin önünün açılması, siyasetten arındırılmış ve kontrolü yine siyasetten arındırılmış bir yapı-kurum tarafından(-örneğin senato, ikinci meclis) olan yargının oluşması istemekte samimiyete bağlıdır. Ki bu samimiyet vatandaşlık haklarının bilincinde olmaya bağlıdır.
    Yolsuzluklar, rüşvet ve usulsüzlüklerle savaşmanın en başarılı belirgin ayağı mutlaka İHBAR dır. Bu yüzden, yolsuzluk ekonomisi politikacıları, ihbar mekanizmasının oluşmasını istemezler ve önünü kesmek için ellerinden geleni ardına koymazlar.

    İhbar mekanizmasının çalışması yine bilinçli olamaya bağlıdır. Bu bilinçlenme, vatandaşın neleri kaybettiğini, hangi haklarından mahrum edilerek köleleştirilmeye mahkum olduğunun; bu mahkumiyetin sebeplerini idrak etmesi demektir. Geçmiş dönemlerde vergi kaçaklarını önlemek için KDV fişi toplamak gibi bir ihbar mekanizması oluşturulmuş ve başarı beklenmişti. Bu durum bilinçsizliği önlemediği için de, naylon fatura sahtekarlığı, nitelikli dolandırıcılığı ile kazanımın önünü açmıştı.

    Başka bir unsurda caydırıcı ve ıslah edici yasalardır. Bunun için Avrupa Birliği uyum çerçevesinde hazırlanıp 2006 yılında meclise sunulan ama o gün den bu güne meclis raflarında bekleyen “Yolsuzlukla Mücadele Kanun Tasarısı” mevcuttur.
    Bu yasanın bekletilme sebepleri tasarının 9. ve 10. maddeleridir.
    Yardım sağlayan kimselerin korunması
    Madde 9– Bu Kanun kapsamındaki suçları ihbar edenler, suç ve delillerin ortaya çıkarılması ve suçluların yakalanması hususunda yardımda bulunan kimseler ve bunların yakınları hakkında 4422 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen koruma önlemleri uygulanır.

    Savunma hakkı engellenmeksizin, mahkemeye bilgi verenlerin tanınmasını engelleyecek görünüş, ses, kıyafet değişikliği yöntemleri kullanılarak veya video ve ses bağlantısı veya diğer uygun araçlar dahil iletişim teknolojisinden yararlanılarak dinlenilmelerine mahkemece karar verilebilir.

    İkramiye
    Madde 10- Suçun önlenmesi, soruşturulması ve kovuşturulması ile görevli olanlar ve failler hariç, bu Kanun kapsamında yer alan suçların ve delillerin ortaya çıkarılması, faillerinin yakalanması ve kamu zararının giderilmesinde yardım sağlayan kişilere, esas ve usulleri yönetmelikle belirlenmek üzere, sağlanan yardım oranında, giderilen zararın yüzde biri kadar, İçişleri Bakanlığı bütçesinin ilgili tertibinden ikramiye verilir. Diğer kanunlarda da ikramiyenin öngörülmesi hâlinde kişinin lehine olan kanun hükümleri uygulanır.
    İşte bu iki madde bu yasa tasarısının raflarda tozlanmasına sebep olmaktadır.

  6. “VATANDAŞ” OLMA BİLİNÇSİZLİĞİ VE İHBARIN ÖNEMİ

    BİLİNÇSİZLİK; “YAŞAMADAN, İDRAK ETMEDEN YAŞAMAMIŞ GİBİ ÖLMEK, HİÇİ YAŞAMAK BUNUN ADI” Ben yiyemiyorum, buyurun siz yiyin demekle eşdeğerdir bu tavır. Kıymet bilmek için, değerin farkına varmak gerekir oysa. Farkında değilseniz o değerlerin, kıymetini beklemek zaten beyhudedir. Bu durumda da; ne çalanlar ne yaptığının farkındadır, ne de çaldıranlar neleri çaldırdıklarının. İşte yolsuzluk ekonomisi politikaları bunun için vardır. Çünkü; “ÖZGÜRLÜĞÜN EN BÜYÜK DÜŞMANI, HALİNDEN MEMNUN OLAN KÖLELERDİR.”

    Hemen hepimiz vatandaşlar olarak, vatandaşlık haklarımızdan mahrumiyette devleti suçlar ve onu güvensiz olarak addederiz. Devlete güvensizliğimizi oluşturan sebepler yüzünden de çoklukla devleti yönetenleri suçlarız. Evet devleti yönetenlerin bu güvensizlikleri oluşturmada payı büyüktür. Ama esas pay, yönetenlere verilen tavizlerdedir.

    Bir insanın en büyük düşmanı yine kendisidir. İnsana kendi nefsinin verdiği zarardan daha büyüğünü hiç kimse ona veremez. İnsana düşmanlarının verdiği zarar, ancak onun buna müsaade ettiği nispetçedir. Son ilahi din İslam’ın manifestosu kötülüklerle savaşmayı-cihadı emreder. Bu emir paralelinde; “iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek” vardır. İşte insanın kendi nefsi, ona cihad etmeyi zul olarak kabul ettirir. Bahanelerle bu emri savsaklar. Neticesinde de zulme prim verilmiş, müsaade edilmiş olunur.

    Nitekim yaratıcımız, insanlara gönderdiği son manifestosundaki Rahman Suresinde; “ben kainatı belli bir ölçüye dayalı dengeye bağlı düzen içinde yarattım; sakın bu dengeyi bozmayın.” İkazını yapmaktadır. Gerçekte de, adalet olarak kabul ettiğimiz bu ölçü dengesi bozulduğunda ağır gelen tarafın tahakkümü söz konusu olmaktadır.

    Bilindiği gibi, kabıyla beraber tartılan bir nesnenin kabının ağırlığına dara denir. Adalette dara; kötülüklere karşı hazır olan, kötülüğün derecesine göre de içi doldurulacak olan tedbir ve ihtiyatların tümü demektir. Bu durumda eğer dara mevcut değilse, peşinen diğer tarafın üstünlüğü kabul edilmiş, meydan boş bırakılmış demektir. Yani her kötülüğe karşı bir dengenin bulunmasıdır adaleti sağlayan. Adalet terazisinin bir kefesi kötülüğe karşı dolu olmalıdır her zaman.

    Her hangi bir ülke vatandaşı bireyin kazanımları-edinimleri iki türlüdür. Bunlardan birincisi yakının da bulunan kazanımlardır. Bunlar evi, eşyası, arabası, bankada parası v.s. dir. İkincisi vatandaşlık sorumluluklarından dolayı kazanımları, haklarıdır. İnsan aceleci tabiatı dolayısıyla görmediği şeylere iman etmediği için; vatandaşlık haklarını da görmez ve bilincinde olmaz. Dolayısıyla bu haklarının korunması için diğerlerine yaptığı mücadeleyi vermez. Bunların, muhtevasını bilmediği varlıkların korunmasını hep devletten bekler. Tabiatıyla bu beklenti normal karşılanabilir, ancak; niteliğini ve niceliğini bilmediği varlığın korunmasını beklemek ve kendisine rücu etmesini istemek anormaldir.

    Vatandaş olmanın doğurduğu hakları (vatandaşın devletin varlıkları üzerindeki kendi payını) bunların nitelik ve niceliklerini bilmemek; bunların korunması ve kullanımında, istemekte zayıflık demektir ki bu durum, bunların hırsızlığına müsaade etmek ve bu haklardan mahrum olmayı kabullenmek demektir.

    Yolsuzluk ekonomisi politikaları da işte bu bilinçsizlik üzerine kurulmuştur. Bu politikaların ana hedefi devlete olan güveni yok ederek, emperyalizmin parçala böl ve yönet politikasına işlerlik kazandırmaktır. Vatandaşlık sorumluluklarını ve bunlardan doğan hakları bilmeyen vatandaşlar topluluğu devlet oluşturamaz. Güvensizlik ortamında devlet oluşmaz. Güveni ihdas edecek devlet arayışları başlar.
    Otoriter devlet arayışlarına cevap bulmak için bu gün; manda, himaye ve bunlar için feodal devlet yapıları kavramları hayata geçirilmek üzere belleklere sunulmuştur.
    Bunda maksat, artan dünya nüfusuna karşın; enerji ve besin kaynaklarının yönetiminin; küresel iktidar seçkinleri tekelleşmesi ile bir odakta toplanmasıdır. İşte yolsuzluk ekonomisi politikaları bu amaca hizmet eder. Ülkelerin zenginlikleri, yerel iktidar seçkinleri eliyle küresel iktidar seçkinlerinin emrine bırakılır.
    Yolsuzluk ekonomisi politikaları; “butlan hukuku” oluşturacak yasaları ve hukukcularını da türetir. Butlan var olmayan bir hakkın varmış gibi kabul görmesidir. Bu yasalarda maksat; kendi güç ve sorunları ile uğraş yüzünden, dayatmaları sessizce kabullenecek bireylerden oluşan ezilenler toplumu oluşturmaktır.
    Örneğin, ülkemizde borçlar yasası ve medeni kanuna göre reşitlik, olgunluk yaşı 18 dir. Ama ceza yasasında buna karşı olarak, rıza yaşı türetilmiştir, bu da 15 dir. Bu seks özgülüğü altında çocuk istismarlığına göz yummanın dik alasıdır.
    Bütün bunların sebebi vatandaşlık haklarının ve onların korunmasının bilinçsizliğidir. Bu bilinçsizlik, ben bilmem ağam bilir bilinçsizliği parelelinde hayat bulmuştur. Ülkemizde hemen herkes Müslüman olduğunu ve Allah’ı tanıdığını iddia eder. Ancak bu bilinçsizlik bunun böyle olmadığının kanıtıdır. Müslümanlığın manifestosu kitabın Maide Suresi 38. ayetinde Allah; “hırsızın elini kesin” emrini vermiştir. Emrin devamında, bunun; ibret alınarak caydırıcılığı oluşturmak için yapılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Hırsızın elini kesmek demek ; hırsızın veya hırsızların bunu yaptığı ortamı yok etmek demektir. Bunun için gerçekten hırsızın da eli kesilecekse kesilir. Ama öncelik, hırsızlık ortamını yok etmektir.
    “Balık baştan kokar”. Yolsuzluklar, usulsüzlükler ve rüşvet de hak hırsızlığıdır. Bunlar devletin güvenirsizliğinde yeşerip, devleti güvenirsiz yaptıkca olgunlaşırlar.

    Bu olumsuzluğun önüne geçilmesi, vatandaşın duyarlılığına bağlıdır. Bu duyarlılık, denetim hakkının bilincinde hareket etmek, kontrolü elde tutmak demektir. Denetim ülke yöneticilerinin ve yönetim politikalarının denetimi, sorgulanması ile başlar. Her vatandaş bu politikaları yargılacak, doğrusunu önerip yürürlüğe sokturacak yeteneklere ve muktedirliğe sahip olmalıdır. Bu olmadığı zaman, vatandaşlık haklarının kazanımından ve kullanılmasından söz etmek yersizdir. Demokrasi bu yeteneklerin ve muktedirliğin sergilenmesine olanak tanır. Çünkü özgürlüklerin olmadığı yerlerde ruhlar ölü beyinlerin esaretindedir. Ölü beyinlerden de yapıcılık beklenemez.

    Mesela sağlıktaki yolsuzluklar sebebiyle neler kaybettiğinizin bilincinde misiniz?
    2009 yılında devletin vatandaşın sağlığına ayırdığı pay 36 milyar lira idi. (IMF nin bize ekonomimizin kurtulması için teklif ettiği borç ise 40 milyar dolardı.) Bu payın sadece 16 milyar lirası gerçek karşılığını buldu. Diğer kısmı ise yolsuzlukların, rüşvetle hırsızlıkların ve usulsüz harcamaların kurbanı oldu. Bunun sonucu olarak hükümetin sağlık politikası iflas etmeye başladı. Özel hastaneler, kendilerine tanınan rant kapısını iyi değerlendirdiler. Aç gözlülük ve tamah sonuçta kaynak kurumasına sebep oldu. Sonuçta her vatandaşa “katkı payı ödemek” zulü yüklendi.

    Devlete güven, şeffalık ortamının oluşması ile başlar. Yöneticilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması, hesap vermenin önünün açılması, siyasetten arındırılmış ve kontrolü yine siyasetten arındırılmış bir yapı-kurum tarafından(-örneğin senato, ikinci meclis) olan yargının oluşması istemekte samimiyete bağlıdır. Ki bu samimiyet vatandaşlık haklarının bilincinde olmaya bağlıdır.
    Yolsuzluklar, rüşvet ve usulsüzlüklerle savaşmanın en başarılı belirgin ayağı mutlaka İHBAR dır. Bu yüzden, yolsuzluk ekonomisi politikacıları, ihbar mekanizmasının oluşmasını istemezler ve önünü kesmek için ellerinden geleni ardına koymazlar.

    İhbar mekanizmasının çalışması yine bilinçli olamaya bağlıdır. Bu bilinçlenme, vatandaşın neleri kaybettiğini, hangi haklarından mahrum edilerek köleleştirilmeye mahkum olduğunun; bu mahkumiyetin sebeplerini idrak etmesi demektir. Geçmiş dönemlerde vergi kaçaklarını önlemek için KDV fişi toplamak gibi bir ihbar mekanizması oluşturulmuş ve başarı beklenmişti. Bu durum bilinçsizliği önlemediği için de, naylon fatura sahtekarlığı, nitelikli dolandırıcılığı ile kazanımın önünü açmıştı.

    Başka bir unsurda caydırıcı ve ıslah edici yasalardır. Bunun için Avrupa Birliği uyum çerçevesinde hazırlanıp 2006 yılında meclise sunulan ama o gün den bu güne meclis raflarında bekleyen “Yolsuzlukla Mücadele Kanun Tasarısı” mevcuttur.
    Bu yasanın bekletilme sebepleri tasarının 9. ve 10. maddeleridir.
    Yardım sağlayan kimselerin korunması
    Madde 9– Bu Kanun kapsamındaki suçları ihbar edenler, suç ve delillerin ortaya çıkarılması ve suçluların yakalanması hususunda yardımda bulunan kimseler ve bunların yakınları hakkında 4422 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen koruma önlemleri uygulanır.

    Savunma hakkı engellenmeksizin, mahkemeye bilgi verenlerin tanınmasını engelleyecek görünüş, ses, kıyafet değişikliği yöntemleri kullanılarak veya video ve ses bağlantısı veya diğer uygun araçlar dahil iletişim teknolojisinden yararlanılarak dinlenilmelerine mahkemece karar verilebilir.

    İkramiye
    Madde 10- Suçun önlenmesi, soruşturulması ve kovuşturulması ile görevli olanlar ve failler hariç, bu Kanun kapsamında yer alan suçların ve delillerin ortaya çıkarılması, faillerinin yakalanması ve kamu zararının giderilmesinde yardım sağlayan kişilere, esas ve usulleri yönetmelikle belirlenmek üzere, sağlanan yardım oranında, giderilen zararın yüzde biri kadar, İçişleri Bakanlığı bütçesinin ilgili tertibinden ikramiye verilir. Diğer kanunlarda da ikramiyenin öngörülmesi hâlinde kişinin lehine olan kanun hükümleri uygulanır.
    İşte bu iki madde bu yasa tasarısının raflarda tozlanmasına sebep olmaktadır.

  7. Yukarıda da değindiğim gibi insan görnediği şeylere inanmaz. Vatandaşlık hak ve kazanımlarıda görünmeyen mefhumlardır. Bunların değeri, anlatılmakla ifade edilerek algılatılamaz. Bu değer ancak ve ancak hissettirilerek algılatılabilir. Bu da çoğunlukla yokluğunda aramakla olmaktadır. Oysa insan elindekinin değerini bilmelidir.

    Hissettirmeyi çeşitli usullerde ve kademelerde yapmak mümkündür. Bunlardan biri de ihbarın ödüllendirilmesidir. 1905 sayılı yasa, cumhuriyet tarihimizin en eski yasalarından biridir. Bu yasa vergi kaçaklarının ihbarını ödüllendirmek içindir. Ödüllendirmenin, ödül avcılığına yol açması gibi saçma sapan bir bahaneyle göz ardı edilmesinde maksat, ödüllendirmenin önemindedir.

    Yolsuzluk ekonomisi politikaları butlan hukuku yasal boşluklardan teşkil olur. Bu yasal boşluklar; var olan yasayı işletmemekten, varlığına ihtiyaç duyulan yasayı yapmamaktan ya da yapılmış yasayı delmek için işletime geç koymaktan oluşur. 1905 sayılı yasa ve yolsuzlukla mücadel yasa tasarıları bunun en güzel örnekleridir. Başka örnekler de var tabi. Hazırlanmasından 10 sene sonra kanunlaşıp hala yürürlüğe girmeyen yeni borçlar yasası ve ticaret yasası gibi belirgin örnekler.

    Sağlıktaki yolsuzluklarla mücadelemde, hicret anlayışında ensarlığına müracaat ettiğim şahıslar ve kurumlarda oldu. Kişi ve kurumlar tek başına bir şey yapamazsın, azınlığın tahakkümü olmaz diye mazeret ve bahaneler türetirken ben; firavuna karşı tek başına mücadele eden Musa’nın zaferinin şahitliğini yaşadım.

    Çok değil bundan birkaç yıl önce kalp ameliyatlarında kullanılan birkaç malzeme binlerce dolara devlete fatura edilmekteydi. Bu gün çok komik rakamlara fatura edilmekte. Bu zafer Allah’ın “BURHAN” ıdır. Enfeksiyon 26, Altın Omurga adlı operasyonların ihbarcısı olarak da; çalınan milyarlarca liranın devletin kasasına rücu etmesini sağladım. Halen süren yargılamalarda taraf katılan olarak da haklarımın takipcisiyim. Sağlıktaki yolsuzluklarda devlet denetleme kurumlarını eksik ve isteksiz davrandığının şahidi de oldum. Bunu harekete geçirmek için de gereğini yaptım. Mesela sağlıktaki yolsuzluklarda, bir sürü naylon faturanın usulsüz olarak devlete yöneltilerek haksız kazanç elde edilmesine karşılık; yapılan yargılamalarda sadece SGK nın taraf olması şaşırtıcıdır. Hani maliye, Maliye niye taraf olmaz? Kamunun zararı sadece bir kurumun zararı mı demektir?

    İşte bu soruların tek cevabı var, BİLİNÇSİZLİK; “YAŞAMADAN, İDRAK ETMEDEN YAŞAMAMIŞ GİBİ ÖLMEK, HİÇİ YAŞAMAK BUNUN ADI” Ben yiyemiyorum, buyurun siz yiyin demekle eşdeğerdir bu tavır. Kıymet bilmek için, değerin farkına varmak gerekir oysa. Farkında değilseniz o değerlerin, kıymetini beklemek zaten beyhudedir. Bu durumda da; ne çalanlar ne yaptığının farkındadır, ne de çaldıranlar neleri çaldırdıklarının. İşte yolsuzluk ekonomisi politikaları bunun için vardır. Çünkü; “ÖZGÜRLÜĞÜN EN BÜYÜK DÜŞMANI, HALİNDEN MEMNUN OLAN KÖLELERDİR.”

  8. “VATANDAŞ” OLMA BİLİNÇSİZLİĞİ VE İHBARIN ÖNEMİ

    BİLİNÇSİZLİK; “YAŞAMADAN, İDRAK ETMEDEN YAŞAMAMIŞ GİBİ ÖLMEK, HİÇİ YAŞAMAK BUNUN ADI” Ben yiyemiyorum, buyurun siz yiyin demekle eşdeğerdir bu tavır. Kıymet bilmek için, değerin farkına varmak gerekir oysa. Farkında değilseniz o değerlerin, kıymetini beklemek zaten beyhudedir. Bu durumda da; ne çalanlar ne yaptığının farkındadır, ne de çaldıranlar neleri çaldırdıklarının. İşte yolsuzluk ekonomisi politikaları bunun için vardır. Çünkü; “ÖZGÜRLÜĞÜN EN BÜYÜK DÜŞMANI, HALİNDEN MEMNUN OLAN KÖLELERDİR.”

    Hemen hepimiz vatandaşlar olarak, vatandaşlık haklarımızdan mahrumiyette devleti suçlar ve onu güvensiz olarak addederiz. Devlete güvensizliğimizi oluşturan sebepler yüzünden de çoklukla devleti yönetenleri suçlarız. Evet devleti yönetenlerin bu güvensizlikleri oluşturmada payı büyüktür. Ama esas pay, yönetenlere verilen tavizlerdedir.

    Bir insanın en büyük düşmanı yine kendisidir. İnsana kendi nefsinin verdiği zarardan daha büyüğünü hiç kimse ona veremez. İnsana düşmanlarının verdiği zarar, ancak onun buna müsaade ettiği nispetçedir. Son ilahi din İslam’ın manifestosu kötülüklerle savaşmayı-cihadı emreder. Bu emir paralelinde; “iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek” vardır. İşte insanın kendi nefsi, ona cihad etmeyi zul olarak kabul ettirir. Bahanelerle bu emri savsaklar. Neticesinde de zulme prim verilmiş, müsaade edilmiş olunur.

    Nitekim yaratıcımız, insanlara gönderdiği son manifestosundaki Rahman Suresinde; “ben kainatı belli bir ölçüye dayalı dengeye bağlı düzen içinde yarattım; sakın bu dengeyi bozmayın.” İkazını yapmaktadır. Gerçekte de, adalet olarak kabul ettiğimiz bu ölçü dengesi bozulduğunda ağır gelen tarafın tahakkümü söz konusu olmaktadır.

    Bilindiği gibi, kabıyla beraber tartılan bir nesnenin kabının ağırlığına dara denir. Adalette dara; kötülüklere karşı hazır olan, kötülüğün derecesine göre de içi doldurulacak olan tedbir ve ihtiyatların tümü demektir. Bu durumda eğer dara mevcut değilse, peşinen diğer tarafın üstünlüğü kabul edilmiş, meydan boş bırakılmış demektir. Yani her kötülüğe karşı bir dengenin bulunmasıdır adaleti sağlayan. Adalet terazisinin bir kefesi kötülüğe karşı dolu olmalıdır her zaman.

    Her hangi bir ülke vatandaşı bireyin kazanımları-edinimleri iki türlüdür. Bunlardan birincisi yakının da bulunan kazanımlardır. Bunlar evi, eşyası, arabası, bankada parası v.s. dir. İkincisi vatandaşlık sorumluluklarından dolayı kazanımları, haklarıdır. İnsan aceleci tabiatı dolayısıyla görmediği şeylere iman etmediği için; vatandaşlık haklarını da görmez ve bilincinde olmaz. Dolayısıyla bu haklarının korunması için diğerlerine yaptığı mücadeleyi vermez. Bunların, muhtevasını bilmediği varlıkların korunmasını hep devletten bekler. Tabiatıyla bu beklenti normal karşılanabilir, ancak; niteliğini ve niceliğini bilmediği varlığın korunmasını beklemek ve kendisine rücu etmesini istemek anormaldir.

    Vatandaş olmanın doğurduğu hakları (vatandaşın devletin varlıkları üzerindeki kendi payını) bunların nitelik ve niceliklerini bilmemek; bunların korunması ve kullanımında, istemekte zayıflık demektir ki bu durum, bunların hırsızlığına müsaade etmek ve bu haklardan mahrum olmayı kabullenmek demektir.

    Yolsuzluk ekonomisi politikaları da işte bu bilinçsizlik üzerine kurulmuştur. Bu politikaların ana hedefi devlete olan güveni yok ederek, emperyalizmin parçala böl ve yönet politikasına işlerlik kazandırmaktır. Vatandaşlık sorumluluklarını ve bunlardan doğan hakları bilmeyen vatandaşlar topluluğu devlet oluşturamaz. Güvensizlik ortamında devlet oluşmaz. Güveni ihdas edecek devlet arayışları başlar.
    Otoriter devlet arayışlarına cevap bulmak için bu gün; manda, himaye ve bunlar için feodal devlet yapıları kavramları hayata geçirilmek üzere belleklere sunulmuştur.
    Bunda maksat, artan dünya nüfusuna karşın; enerji ve besin kaynaklarının yönetiminin; küresel iktidar seçkinleri tekelleşmesi ile bir odakta toplanmasıdır. İşte yolsuzluk ekonomisi politikaları bu amaca hizmet eder. Ülkelerin zenginlikleri, yerel iktidar seçkinleri eliyle küresel iktidar seçkinlerinin emrine bırakılır.
    Yolsuzluk ekonomisi politikaları; “butlan hukuku” oluşturacak yasaları ve hukukcularını da türetir. Butlan var olmayan bir hakkın varmış gibi kabul görmesidir. Bu yasalarda maksat; kendi güç ve sorunları ile uğraş yüzünden, dayatmaları sessizce kabullenecek bireylerden oluşan ezilenler toplumu oluşturmaktır.
    Örneğin, ülkemizde borçlar yasası ve medeni kanuna göre reşitlik, olgunluk yaşı 18 dir. Ama ceza yasasında buna karşı olarak, rıza yaşı türetilmiştir, bu da 15 dir. Bu seks özgülüğü altında çocuk istismarlığına göz yummanın dik alasıdır.
    Bütün bunların sebebi vatandaşlık haklarının ve onların korunmasının bilinçsizliğidir. Bu bilinçsizlik, ben bilmem ağam bilir bilinçsizliği parelelinde hayat bulmuştur. Ülkemizde hemen herkes Müslüman olduğunu ve Allah’ı tanıdığını iddia eder. Ancak bu bilinçsizlik bunun böyle olmadığının kanıtıdır. Müslümanlığın manifestosu kitabın Maide Suresi 38. ayetinde Allah; “hırsızın elini kesin” emrini vermiştir. Emrin devamında, bunun; ibret alınarak caydırıcılığı oluşturmak için yapılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Hırsızın elini kesmek demek ; hırsızın veya hırsızların bunu yaptığı ortamı yok etmek demektir. Bunun için gerçekten hırsızın da eli kesilecekse kesilir. Ama öncelik, hırsızlık ortamını yok etmektir.
    “Balık baştan kokar”. Yolsuzluklar, usulsüzlükler ve rüşvet de hak hırsızlığıdır. Bunlar devletin güvenirsizliğinde yeşerip, devleti güvenirsiz yaptıkca olgunlaşırlar.

    Bu olumsuzluğun önüne geçilmesi, vatandaşın duyarlılığına bağlıdır. Bu duyarlılık, denetim hakkının bilincinde hareket etmek, kontrolü elde tutmak demektir. Denetim ülke yöneticilerinin ve yönetim politikalarının denetimi, sorgulanması ile başlar. Her vatandaş bu politikaları yargılacak, doğrusunu önerip yürürlüğe sokturacak yeteneklere ve muktedirliğe sahip olmalıdır. Bu olmadığı zaman, vatandaşlık haklarının kazanımından ve kullanılmasından söz etmek yersizdir. Demokrasi bu yeteneklerin ve muktedirliğin sergilenmesine olanak tanır. Çünkü özgürlüklerin olmadığı yerlerde ruhlar ölü beyinlerin esaretindedir. Ölü beyinlerden de yapıcılık beklenemez.

    Mesela sağlıktaki yolsuzluklar sebebiyle neler kaybettiğinizin bilincinde misiniz?
    2009 yılında devletin vatandaşın sağlığına ayırdığı pay 36 milyar lira idi. (IMF nin bize ekonomimizin kurtulması için teklif ettiği borç ise 40 milyar dolardı.) Bu payın sadece 16 milyar lirası gerçek karşılığını buldu. Diğer kısmı ise yolsuzlukların, rüşvetle hırsızlıkların ve usulsüz harcamaların kurbanı oldu. Bunun sonucu olarak hükümetin sağlık politikası iflas etmeye başladı. Özel hastaneler, kendilerine tanınan rant kapısını iyi değerlendirdiler. Aç gözlülük ve tamah sonuçta kaynak kurumasına sebep oldu. Sonuçta her vatandaşa “katkı payı ödemek” zulü yüklendi.

    Devlete güven, şeffalık ortamının oluşması ile başlar. Yöneticilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması, hesap vermenin önünün açılması, siyasetten arındırılmış ve kontrolü yine siyasetten arındırılmış bir yapı-kurum tarafından(-örneğin senato, ikinci meclis) olan yargının oluşması istemekte samimiyete bağlıdır. Ki bu samimiyet vatandaşlık haklarının bilincinde olmaya bağlıdır.
    Yolsuzluklar, rüşvet ve usulsüzlüklerle savaşmanın en başarılı belirgin ayağı mutlaka İHBAR dır. Bu yüzden, yolsuzluk ekonomisi politikacıları, ihbar mekanizmasının oluşmasını istemezler ve önünü kesmek için ellerinden geleni ardına koymazlar.

    İhbar mekanizmasının çalışması yine bilinçli olamaya bağlıdır. Bu bilinçlenme, vatandaşın neleri kaybettiğini, hangi haklarından mahrum edilerek köleleştirilmeye mahkum olduğunun; bu mahkumiyetin sebeplerini idrak etmesi demektir. Geçmiş dönemlerde vergi kaçaklarını önlemek için KDV fişi toplamak gibi bir ihbar mekanizması oluşturulmuş ve başarı beklenmişti. Bu durum bilinçsizliği önlemediği için de, naylon fatura sahtekarlığı, nitelikli dolandırıcılığı ile kazanımın önünü açmıştı.

    Başka bir unsurda caydırıcı ve ıslah edici yasalardır. Bunun için Avrupa Birliği uyum çerçevesinde hazırlanıp 2006 yılında meclise sunulan ama o gün den bu güne meclis raflarında bekleyen “Yolsuzlukla Mücadele Kanun Tasarısı” mevcuttur.
    Bu yasanın bekletilme sebepleri tasarının 9. ve 10. maddeleridir.
    Yardım sağlayan kimselerin korunması
    Madde 9– Bu Kanun kapsamındaki suçları ihbar edenler, suç ve delillerin ortaya çıkarılması ve suçluların yakalanması hususunda yardımda bulunan kimseler ve bunların yakınları hakkında 4422 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen koruma önlemleri uygulanır.

    Savunma hakkı engellenmeksizin, mahkemeye bilgi verenlerin tanınmasını engelleyecek görünüş, ses, kıyafet değişikliği yöntemleri kullanılarak veya video ve ses bağlantısı veya diğer uygun araçlar dahil iletişim teknolojisinden yararlanılarak dinlenilmelerine mahkemece karar verilebilir.

    İkramiye
    Madde 10- Suçun önlenmesi, soruşturulması ve kovuşturulması ile görevli olanlar ve failler hariç, bu Kanun kapsamında yer alan suçların ve delillerin ortaya çıkarılması, faillerinin yakalanması ve kamu zararının giderilmesinde yardım sağlayan kişilere, esas ve usulleri yönetmelikle belirlenmek üzere, sağlanan yardım oranında, giderilen zararın yüzde biri kadar, İçişleri Bakanlığı bütçesinin ilgili tertibinden ikramiye verilir. Diğer kanunlarda da ikramiyenin öngörülmesi hâlinde kişinin lehine olan kanun hükümleri uygulanır.
    İşte bu iki madde bu yasa tasarısının raflarda tozlanmasına sebep olmaktadır.

    Yukarıda da değindiğim gibi insan görnediği şeylere inanmaz. Vatandaşlık hak ve kazanımlarıda görünmeyen mefhumlardır. Bunların değeri, anlatılmakla ifade edilerek algılatılamaz. Bu değer ancak ve ancak hissettirilerek algılatılabilir. Bu da çoğunlukla yokluğunda aramakla olmaktadır. Oysa insan elindekinin değerini bilmelidir.

    Hissettirmeyi çeşitli usullerde ve kademelerde yapmak mümkündür. Bunlardan biri de ihbarın ödüllendirilmesidir. 1905 sayılı yasa, cumhuriyet tarihimizin en eski yasalarından biridir. Bu yasa vergi kaçaklarının ihbarını ödüllendirmek içindir. Ödüllendirmenin, ödül avcılığına yol açması gibi saçma sapan bir bahaneyle göz ardı edilmesinde maksat, ödüllendirmenin önemindedir.

    Yolsuzluk ekonomisi politikaları butlan hukuku yasal boşluklardan teşkil olur. Bu yasal boşluklar; var olan yasayı işletmemekten, varlığına ihtiyaç duyulan yasayı yapmamaktan ya da yapılmış yasayı delmek için işletime geç koymaktan oluşur. 1905 sayılı yasa ve yolsuzlukla mücadel yasa tasarıları bunun en güzel örnekleridir. Başka örnekler de var tabi. Hazırlanmasından 10 sene sonra kanunlaşıp hala yürürlüğe girmeyen yeni borçlar yasası ve ticaret yasası gibi belirgin örnekler.

    Sağlıktaki yolsuzluklarla mücadelemde, hicret anlayışında ensarlığına müracaat ettiğim şahıslar ve kurumlarda oldu. Kişi ve kurumlar tek başına bir şey yapamazsın, azınlığın tahakkümü olmaz diye mazeret ve bahaneler türetirken ben; firavuna karşı tek başına mücadele eden Musa’nın zaferinin şahitliğini yaşadım.

    Çok değil bundan birkaç yıl önce kalp ameliyatlarında kullanılan birkaç malzeme binlerce dolara devlete fatura edilmekteydi. Bu gün çok komik rakamlara fatura edilmekte. Bu zafer Allah’ın “BURHAN” ıdır. Enfeksiyon 26, Altın Omurga adlı operasyonların ihbarcısı olarak da; çalınan milyarlarca liranın devletin kasasına rücu etmesini sağladım. Halen süren yargılamalarda taraf katılan olarak da haklarımın takipcisiyim. Sağlıktaki yolsuzluklarda devlet denetleme kurumlarını eksik ve isteksiz davrandığının şahidi de oldum. Bunu harekete geçirmek için de gereğini yaptım. Mesela sağlıktaki yolsuzluklarda, bir sürü naylon faturanın usulsüz olarak devlete yöneltilerek haksız kazanç elde edilmesine karşılık; yapılan yargılamalarda sadece SGK nın taraf olması şaşırtıcıdır. Hani maliye, Maliye niye taraf olmaz? Kamunun zararı sadece bir kurumun zararı mı demektir?

    İşte bu soruların tek cevabı var, BİLİNÇSİZLİK; “YAŞAMADAN, İDRAK ETMEDEN YAŞAMAMIŞ GİBİ ÖLMEK, HİÇİ YAŞAMAK BUNUN ADI” Ben yiyemiyorum, buyurun siz yiyin demekle eşdeğerdir bu tavır. Kıymet bilmek için, değerin farkına varmak gerekir oysa. Farkında değilseniz o değerlerin, kıymetini beklemek zaten beyhudedir. Bu durumda da; ne çalanlar ne yaptığının farkındadır, ne de çaldıranlar neleri çaldırdıklarının. İşte yolsuzluk ekonomisi politikaları bunun için vardır. Çünkü; “ÖZGÜRLÜĞÜN EN BÜYÜK DÜŞMANI, HALİNDEN MEMNUN OLAN KÖLELERDİR.”

  9. ONLAR CESET KUŞLARIYDI
    Aşk dediklerinde çocuktum.
    Gözlerimin kesilen ellerden yapıldığını öğrendiğimde;
    bir katliam gibi sevişmeyi düşünmezdim, çoktum.
    Onlar ceset kuşlarıydı,
    deniz en büyük ölü.
    Afrika uyanmıştı ya,
    ben boğulmuştum
    HERKES VE BİRKAÇ KİŞİ
    Yağmur Herkese Yağar
    Güneş Isıtır Herkesi
    Mevsimler Herkes İçindir
    Yalnız Çığ Altında Kalan
    Sele Kapılan Her Zaman Birkaç Kişi

    Herkes İçindir Aşk Da Ayrılık Da
    Yalnızca Birkaç Kişi Ölür Acıdan
    Eskiden Ölümle Tartılırdı Ayrılık
    Kiminin Hayatı Yalnızca Unutkanlıktan

    Her Şey, Herkes İçin Değildir Oysa
    Kimi Hiçbirşey Ögrenmez Karanlıktan
    Yalnızlığı Kullanmayı Bilmez Kimi
    Kimi Ayrılamaz Karanlıktan

    Yağmur Herkese Yağar
    Ama Çok Az İnsan Tutar Yağmurun Ellerini
    Onca Şarkı Onca Film Onca Roman
    Ama Sevmeye Yetmez Herkesin Kalbi

    Çığ Altında Kalan Sele Kapılan
    Aşktan Ve Acıdan Ölen
    Birkaç Kişi Dünyayı Başka Bir Yer Yapmaya Yeter
    Aslında Onların Hikayesidir Anlatılan
    Diğerleri Dinler, Seyreder, Geçer Gider
    Geçer Gider Herkes
    Hikayelerdir Geriye Kalan. Yazar : MURATHAN MUNGAN

  10. TEK ÇÖZÜM BUDUR !!!

    TEKRARLIYORUM :

    ———-
    APC/Çek Mağduru Arkadaşlar,
    Eve Yapılan Haciz Mağduru Arkadaşlar,
    Taaahüdü İhlal Cezası Mağduru Arkadaşlar,

    Hepimizin bildiği ve farkında olduğu gibi T.C. Hükümeti ve T.B.M.M. karşılıksız çekte uygulanan hukuksuz, haksız, adaletsiz ve çağdışı hapis cezasını vatandaşları düşündüğü ve bizler kendilerine e-posta gönderdik, faks çektik, mektup yolladık, çok azımız da telefon açtık diye kaldırmadı !

    Bu hapis cezasının kaldırılmasının tali sebebi mahkemelerin tıkanması ve cezaevlerinin dolması ama ana sebebi AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’nden alınacak cezaların sayıca çokluğu ve paraca devasa büyüklüğüydü !

    Ayni haksız, hukuksuz, adaletsiz, ve çağdışı uygulama taahhüdü ihlale karşılık verilen hapis cezalarında ve evlere taciz maksadıyla yapılan hacizlerde de yaşanmaktadır.

    Özellikle taahhüdü ihlale verilen hapis cezaları (aynen karşılkısz çeke verilen hapis cezalarında olduğu gibi)

    “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz”

    hükmünü apaçık içeren T.C. Anayasası 38.Maddesini ve A.İ.H.S. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 4 No.lu Ek Protokolünün 1.Maddesini

    alenen ihlal etmektedir !

    BU HAKSIZLIK, HUKUKSUZLUK, ADALETSİZLİK VE ÇAĞDIŞI ZİHNİYET KARŞISINDA ELİMİZDE YİNE BİR TEK SİLAH VARDIR : HUKUK SİLAHI !!!

    Bu hukuk silahı gerek T.C. mahkemelerinde, gerekse A.İ.H.M. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) hakkımızı aramakla ses getirir.

    Yapmamız gerekenler bellidir :

    1 – Gerek T.C. Anayasası ve gerekse T.C. Devletinin imzalayarak kabul ettiği uluslararası bir metin olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi maddelerinin ihlal edildiğini kamuoyuna (gazeteler, dergiler, televizyonlar, internet haber siteleri gibi kanallar aracılığıyla) duyurmamız,

    2 – Bu uygulamalara bir an önce son verilmezse HAKKIMIZI AİHM-AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ nezdinde arayacağımızı yukarıda belirtilen vasıtalar ile ve bunlara ilave olarak e-posta, telefaks, mektup, telefon ile kamuoyuna, TBMM’ndeki milletvekillerine, TC Hükümeti bakanlarına ve ayrıca ulaşabildiğimiz tüm sivil toplum kuruluşlarına bildirmemiz, ve

    3 – Taahhüdü ihlalden ceza alıp bu yüzden

    (a) hapis yatıp çıkmış,
    (b) halen hapiste olan,
    (c) hapse girmemek için yurtiçinde kaçak olan, ve
    (d) hapse girmemek için yurtdışına çıkmış olan

    arkadaşlarımızın biranönce AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’ne şikayetçi olarak dava açmaları.

    TBMM’ndeki milletvekilleri ve özellikle TC Hükümeti bakanları bizim durumumuza (daha önce karşılıksız çeke hapis cezası uygulamasında olduğu gibi) lakayd kalabilirler ama AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ silahımızı iyi kullanabilirsek, istemeden de olsa (ÖZELLİKLE BAROLARIN VE AVUKATLARIN, TEFECİLERİN KARŞI ÇIKMASINA RAĞMEN) gereken düzenlemeyi yapmaya mecbur kalacaklardır.

    Çare ve çözüm maalesef bir kere daha AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’ndedir …!!!

    Bilgi ve değerlendirmenize saygılarımla bir kere daha sunarım.

  11. APC/Çek Mağduru Arkadaşlar,
    Eve Yapılan Haciz Mağduru Arkadaşlar,
    Taaahüdü İhlal Cezası Mağduru Arkadaşlar,

    Hepimizin bildiği ve farkında olduğu gibi T.C. Hükümeti ve T.B.M.M. karşılıksız çekte uygulanan hukuksuz, haksız, adaletsiz ve çağdışı hapis cezasını vatandaşları düşündüğü ve bizler kendilerine e-posta gönderdik, faks çektik, mektup yolladık, çok azımız da telefon açtık diye kaldırmadı !

    Bu hapis cezasının kaldırılmasının tali sebebi mahkemelerin tıkanması ve cezaevlerinin dolması ama ana sebebi AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’nden alınacak cezaların sayıca çokluğu ve paraca devasa büyüklüğüydü !

    Ayni haksız, hukuksuz, adaletsiz, ve çağdışı uygulama taahhüdü ihlale karşılık verilen hapis cezalarında ve evlere taciz maksadıyla yapılan hacizlerde de yaşanmaktadır.

    Özellikle taahhüdü ihlale verilen hapis cezaları (aynen karşılkısz çeke verilen hapis cezalarında olduğu gibi)

    “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz”

    hükmünü apaçık içeren T.C. Anayasası 38.Maddesini ve A.İ.H.S. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 4 No.lu Ek Protokolünün 1.Maddesini

    alenen ihlal etmektedir !

    BU HAKSIZLIK, HUKUKSUZLUK, ADALETSİZLİK VE ÇAĞDIŞI ZİHNİYET KARŞISINDA ELİMİZDE YİNE BİR TEK SİLAH VARDIR : HUKUK SİLAHI !!!

    Bu hukuk silahı gerek T.C. mahkemelerinde, gerekse A.İ.H.M. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) hakkımızı aramakla ses getirir.

    Yapmamız gerekenler bellidir :

    1 – Gerek T.C. Anayasası ve gerekse T.C. Devletinin imzalayarak kabul ettiği uluslararası bir metin olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi maddelerinin ihlal edildiğini kamuoyuna (gazeteler, dergiler, televizyonlar, internet haber siteleri gibi kanallar aracılığıyla) duyurmamız,

    2 – Bu uygulamalara bir an önce son verilmezse HAKKIMIZI AİHM-AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ nezdinde arayacağımızı yukarıda belirtilen vasıtalar ile ve bunlara ilave olarak e-posta, telefaks, mektup, telefon ile kamuoyuna, TBMM’ndeki milletvekillerine, TC Hükümeti bakanlarına ve ayrıca ulaşabildiğimiz tüm sivil toplum kuruluşlarına bildirmemiz, ve

    3 – Taahhüdü ihlalden ceza alıp bu yüzden

    (a) hapis yatıp çıkmış,
    (b) halen hapiste olan,
    (c) hapse girmemek için yurtiçinde kaçak olan, ve
    (d) hapse girmemek için yurtdışına çıkmış olan

    arkadaşlarımızın biranönce AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’ne şikayetçi olarak dava açmaları.

    TBMM’ndeki milletvekilleri ve özellikle TC Hükümeti bakanları bizim durumumuza (daha önce karşılıksız çeke hapis cezası uygulamasında olduğu gibi) lakayd kalabilirler ama AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ silahımızı iyi kullanabilirsek, istemeden de olsa (ÖZELLİKLE BAROLARIN VE AVUKATLARIN, TEFECİLERİN KARŞI ÇIKMASINA RAĞMEN) gereken düzenlemeyi yapmaya mecbur kalacaklardır.

    Çare ve çözüm maalesef bir kere daha AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’ndedir …!!!

    Bilgi ve değerlendirmenize saygılarımla sunarım.

  12. sonunda nıhayet acılar bitti emegi gecen tum arkadaşlara teşekkur ederim.ahmet saklı

  13. Yağmur Herkese Yağar
    Güneş Isıtır Herkesi
    Mevsimler Herkes İçindir
    Yalnız Çığ Altında Kalan
    Sele Kapılan Her Zaman Birkaç Kişi

    Herkes İçindir Aşk Da Ayrılık Da
    Yalnızca Birkaç Kişi Ölür Acıdan
    Eskiden Ölümle Tartılırdı Ayrılık
    Kiminin Hayatı Yalnızca Unutkanlıktan

    Her Şey, Herkes İçin Değildir Oysa
    Kimi Hiçbirşey Ögrenmez Karanlıktan
    Yalnızlığı Kullanmayı Bilmez Kimi
    Kimi Ayrılamaz Karanlıktan

    Yağmur Herkese Yağar
    Ama Çok Az İnsan Tutar Yağmurun Ellerini
    Onca Şarkı Onca Film Onca Roman
    Ama Sevmeye Yetmez Herkesin Kalbi

    Çığ Altında Kalan Sele Kapılan
    Aşktan Ve Acıdan Ölen
    Birkaç Kişi Dünyayı Başka Bir Yer Yapmaya Yeter
    Aslında Onların Hikayesidir Anlatılan
    Diğerleri Dinler, Seyreder, Geçer Gider
    Geçer Gider Herkes
    Hikayelerdir Geriye Kalan.

    Yazar : MURATHAN MUNGAN

  14. bende bekliyorum 🙂

    hiç değilse kalamış hayalimi gerçekleştireyim diye 🙂

    (bu kış da ankarada kaldım )

  15. BANKALAR VE BAROLAR NEDEN TERÖRİST ÖRGÜT.
    ÇÜNKÜ, DEVLETİN ÇIKARDIĞI YASALARA UYMAYIP, GENEL HUKUK KURALLARI DIŞINDA BUTLAN TEAMÜLLERİ EZBERİNDE HUKUK OLUŞTURMA(VAHŞİ KAPİTALİZMİN KURALSIZLIKLARINI KURAL DİYE TANITMA) GAYRETİNDELER.
    Bankalar bu ülkenin en büyük terör örgütü dür. Geçmişte; 5834 sayılı yasaya karşı hareket etmişlerdi, şimdi de 6111 sayılı yasanın emredici hükmüne uymuyorlar. Bu ne demek? Bu devlete karşı gelmek değil mi? (5834 Sayılı “Karşılıksız Çek Ve Protestolu Senetler İle Kredi Ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun” –SİCİL AFFI YASASI-28.01.2009 tarihli.) BU ÖRGÜTÜN İŞLEDİĞİ SUÇLAR BUNLARLA SINIRLI KALMAMAKTADIR.
    6111 SAYILI KANUN NEDİR?
    25/02/2011 TARİHLİ VE 27857 SAYILI MÜKERRER RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANAN 6111 SAYILI” BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU VE DİĞER BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN”

    KANUNUN ÇIKIŞ VE RESMİ GAZETEDE YAYINLANIŞ TARİHİNE BAKARSANIZ.
    “GEÇİCİ MADDE 28- Risk Merkezinin çalışma usul ve esasları bu maddenin yayımı tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde ek 1 inci maddenin beşinci ve dokuzuncu fıkralarında belirtilen usul çerçevesinde Türkiye Bankalar Birliğince belirlenir.” YÜKÜMLÜLÜĞÜNE UYULMADIĞI GÖRÜLÜR.
    DAHA ÖNCE DE ÇIKARILAN YASALARA UYULMADIĞI GÖZ ÖNÜNE ALININCA;
    BANKALARIN BU EYLEMİ TERÖR EYLEMİ DEĞİLMİDİR?
    BU EYLEM ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTÜ EYLEMİ DEĞİL Mİ?
    KARAR SİZİN. BAKIN GÖRÜN
    26.02.2012 TARİHİNDE MECLİS GENEL KURULUNDA ÇEK YASASI TARTIŞILIRKEN HÜKÜMET TEMSİLCİLERİ NE DEDİ?
    RİSK MERKEZİNİN OLUŞUMU İÇİN 2009 DAN BERİ ADİL YASA ÇIKARAMADIK DEMEDİLER Mİ?
    Çekin para hükmümde olduğunu anımsatan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, sözlerine şöyle devam etmişti:
    ”Görüldüğünde ödenmesi gerekir. Çek alan kişiler de gözüne, kaşına bakarak çek almıyor. Ödemelerde sıkıntı olduğu zaman çek alan kişi de mağdur oluyor. Merkez Bankasında sistem var, oradan istifade edebiliyorlar. Santralizasyon merkez kurulacak, vatandaşlar, kendisine çek veren kişi ile oradan detaylı bilgi alabilecekler. Çekin karşılıksız olması halinde ödenecek miktarın 1000 TL’ye çıkarılması önemli bir adım.”
    Yine Başbakan Yardımcısı olan Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan Ne Demişti.
    “Bu Merkez Bankalar Birliği Tarafından oluşturulacak.” 6111 SAYILI YASA BUNU EMREDİYOR ÇÜNKÜ. AMA EMRİN GEREĞİ HALEN YERİNE GETİRİLMEDİ.
    BU YÜZDEN YASA, BU TERÖR ÖRGÜTÜNE BOYUN EĞİLMİŞ VAZİYETTE; MERKEZ BANKASI NEZDİNDE KREDİ RİSK MERKEZİ OLUŞMASI İLE ÇIKTI.
    İŞTE ÇEK MAĞDURLARI BU MERKEZİN OLUŞMASI İÇİN YAPILAN PAZARLIKLARI BEKLEDİLER.
    BANKALAR “GARANTİLİ ÇEK” VE “ÇEK GARANTİ FONU” ÜZERİNDE DİRETTİLER. KREDİ RİSK TAKİP MERKEZİ YERİNE BUNLAR OLUŞSUN İSTEDİLER. HÜKÜMET MERKEZDE DİRETTİ.
    6111 SAYILI YASANIN 149, 150 VE 151. MADDELERİ 5411 SAYILI KANUNA EKLENEN MADDEYİ VE GEREĞİNİ İFADE EDER. 149 MADDE RİSK MERKEZİNİ TANIMLAR.
    MAĞDURLAR 2009 DAN BERİ BU RİSK MERKEZİ PAZARLIKLARININ NETİCESİNİ BEKLEMİŞ YANİ.
    BENDE BUNU BİR TÜRLÜ MAĞDURLARA ANLATAMADIM.
    ASLINDA ANLATTIM. ÜMRANİYE, METRİS CEZA EVLERİ ÖNÜNDEKİ EYLEMLERİMDE BAS BAS BAĞIRDIM. HAYKIRDIM. ÇEK MAĞDURLARI ADİL BİR ÇEK YASASININ ÖNÜNDE BANKALARIN DURMASININ DA MAĞDURU DEDİM.
    AMA BENİ ÇEK MAĞDURLARINA DÜŞMAN DİYE TANITANLAR,
    ONLAR BAŞARILI OLDU.
    TA Kİ ZORUN OYUN BOZMASINA KADAR.
    BANKALAR HALA İNATCI.
    HALA ISRARLA DEVLETİN ÇIKARDIĞI YASALARI TANIMIYACAĞIZ DEMEKTE.
    ŞİMDİ DE ÇEK YASASI DÜZENLEMELERİ ÇIKTI.
    2005 YILINDAN, HADİ BIRAKIN 2009 YILINDAN BERİ DURUMA SEYİRCİ KALIP, NEMALANAN BAROLAR NE YAPTI
    BANKALARLA BİRLİKTELİĞE BAŞLADI.
    ŞİMDİ BU YASAYI TANIMAMAK İÇİN DEVLETE KARŞI VE BANA SALDIRMAYA BAŞLADILAR.
    AZ KALDI. HEPSİNİN DEFTERİ DÜRÜLECEK..

    • BU MERKEZ OLUŞMADIĞI İÇİN YAŞANACAK SIKINTIYI, ADALET KOMİSYONU BAŞKANI SAYIN AHMET İYİMAYA MECLİS KÜRSÜSÜNDEN DEŞİFRE ETTİ:
      “BU YASA ÇIKTIKTAN SONRA 1,5 YIL GEÇİŞ DÖNEMİ YAŞANACAK”.
      İŞTE MAĞDURLARA BU DÖNEMİ İKAZ EDİYORUM.
      PAZARLIKLARIN HALA SÜRMESİNDE MAKSAT NE SİZCE?
      HALA HUKUKCU DENİLEN BORAZANCI NEYİ ÇALIYOR?
      LÜTFEN UYANIN ARTIK
      ORTADA ZAFER FALAN YOK..
      KAYBOLAN EŞEĞİN BULUNMASI ZAFER DEĞİLDİR.
      HELE HELE BULUNAN EŞEK O EŞEK DEĞİLSE..

  16. MİLLETİN BAĞRINA DÜŞMAN(BANKALAR) DAYAMIŞ KAZIĞINI,
    YOKMUDUR KURTARACAK BUNLARDAN YOKSULUN AZIĞINI?

  17. Sevgili admin,

    Oyun bitti mi?

    Hani çok bilinen deyişte ki gibi “oyun bittiğinde şahlar la piyonlar aynı kutuya konur” sen de bizi bir kutuya koydun 🙂 hemen veda ettin

    Lütfen veda etme daha işimiz bitmedi, senin önderliğinde yapmamız gerekenleri ben kendime göre sıraladım.

    1. Cumhurbaşkanı onayı ve resmi gazete ilanını beklememiz gerekli
    2. Kalamış organizasyonu kalan sağlarla gerçekleştirilmeli
    3. Yapılması gerekenler için Kosiad çerçevesinde bir toplantı düzenlenmeli
    4. Sadece niclerimizin dışında ki isimlerimizi paylaşmak için “Tanış olma” toplantısı düzenlenmeli
    5. Karşılıksız çek ve yasal düzenlemeler – “Çek mağdurları İnsanlık onuru borca hapsi yenecektir” sitesi başka bir misyonu devralarak varlığını devam ettirilmeli
    6. Birileri benim yazdıklarıma itiraz etmeli ya da bir şeyler ilave etmeli 🙂

    Sonuç olarak sevgili admini kıskandım bir şiir de ben buraya kopyaladım 🙂

    Her Şey, Herkes İçin Değildir Oysa
    Kimi Hiçbir şey Öğrenmez Karanlıktan
    Yalnızlığı Kullanmayı Bilmez Kimi
    Kimi Ayrılamaz Karanlıktan

    Yağmur Herkese Yağar
    Ama Çok Az İnsan Tutar Yağmurun Ellerini
    Onca Şarkı Onca Film Onca Roman
    Ama Sevmeye Yetmez Herkesin Kalbi
    Çığ Altında Kalan Sele Kapılan
    Aşktan Ve Acıdan Ölen

    Birkaç Kişi Dünyayı Başka Bir Yer Yapmaya Yeter
    Aslında Onların Hikâyesi dir Anlatılan
    Diğerleri Dinler, Seyreder, Geçer Gider
    Geçer Gider Herkes
    Hikâyelerdir Geriye Kalan

    (yazarını bilmiyorum hem yazarından hemde tüm mağdurlardan özür dilerim bir yerden kopyalamışım bulamıyorum)

    • OYUN BİTMEDİ.. AKSİNE DEVAM EDİYOR.
      SENERYOYU BİLMEYENLER, DİZİ FİMİN SADECE BİRİNCİ PERDESİNİN BİTTİĞİNİ ÖĞRENMELİ ARTIK…
      HER ŞEYİN BİR BEDELİ VAR…
      ÖZGÜRLÜKLERİNİZİN NEYİN BEDELİ OLDUĞUNU, VEYA TERS İFADEYLE ÖZGÜRLÜKLERİNİZE KARŞI NASIL BİR BEDEL ÖDEYECEĞİNİZİ BİLİYORMUSUNUZ?

      SENERYOYU YAZANLAR
      BAŞTA SAYIN BAŞBAKAN YARDIMCISI EKENOMİDEN SORUMLU DEVLET BAKANI ALİ BABACAN VE SIRASIYLA DİĞER BAKANLAR SENARYONUN İLERİ BÖLÜMLERİNİN AYRINTILARINI BİRER BİRER AÇIKLADILAR..
      BUNLARA DİKKAT EDİLMEMİŞ DEMEK Kİ..
      SENARİSTİN OYUNUNU SAHNEYE KOYAN YÖNETMEN DE SENARYOYA İLAVELER YAPAR, BAZEN DE SENARYO UMULMADIK BİR DOĞAÇLAMA İÇİNE GİRER.
      ŞİMDİ DE AYNEN BUNLARI YAŞIYORUZ.
      EVET 3. ŞUBAT YARIN ÇEK YASASI ONAYLANIR VE RESMİ GAZETEDE YAYINLANIR UMUDUNDAYIM. BU DEĞİŞMEZ BİR GERÇEK.
      AMA BİR DEĞİŞMEYEN GERÇEK DAHA VAR.
      SİSTEM.
      SİSTEMDEN NEMALANMA İŞTAHLISI UNSURLAR
      VE BU UNSURLARIN DEĞİŞMEZ EZBERLERİ.
      BORCU SUÇ KABUL EDEN ZİHNİYET.
      BUNLARI DEĞİŞTİRMEDEN,
      ÖZGÜRLÜKLERİN BEDELİNİ ÖDEMEYE HAZIR OLUN…
      YA DA
      BU ZİHNİYETE KARŞI
      UYANIK OLUN.

      • ANLAŞILAN O Kİ;
        BU SİTE, BENİM SİTEM VE ERİŞEBİLDİĞİM TÜM SİTELERDE
        OYUNUN KRİTİKLERİNİ
        ÖNGÖRÜLERİMİZİ
        İHTİYATLARIMIZI
        İKAZLARIMIZI,
        BİLGİLENDİRMEYİ YAPMAYI,
        YORUMLARIMIZI YAZMAYA DEVAM EDECEĞİZ.

        SİSTEM ÇALIŞTIĞINA GÖRE
        HENÜZ DİZİ FİLM BİTMEDİ DEMEKTİR.
        MORALİNİZ BOZULMASIN
        AMA UYANIK OLUN
        KÜÇÜK SERMAYEYİ YOK EDECEK YASAL DÜZENLEMELER
        BİRER BİRER GELİYOR.
        TÜRK TİCARET YASASININ DEVREYE GİRMESİYLE
        YAŞANACAK
        GEÇİŞ SÜRECİ EVRESİNDE
        GEÇİŞ DÖNEMİ HUKUKU
        BUTLAN HUKUKU OLARAK YERİNE ALACAKTIR.
        ZİRA SİSTEMİN İKİ TERÖR SUÇ ÖRGÜTÜ
        BANKALAR VE BAROLAR
        SORUNLARIN SÜRMESİNDEN NEMALANMAZSA AYAKTA KALMALARI ÇOK ZOR.
        EZBERLERİ ONLARA YEK YAŞAM HAKKI OLARAK BUNU ÖNERİYOR.
        İNSANLIKTAN VE ADALETTEN NASİPLENMEMİŞ ÖNGÖRÜLERİ
        BUNU EMREDİYOR.
        BU KÖRLÜKTE; ADALETİN MÜLKÜN TEMELİ OLDUĞU GERÇEĞİNİ GFÖREMİYORLAR.

    • Yağmur Herkese Yağar
      Güneş Isıtır Herkesi
      Mevsimler Herkes İçindir
      Yalnız Çığ Altında Kalan
      Sele Kapılan Her Zaman Birkaç Kişi

      Herkes İçindir Aşk Da Ayrılık Da
      Yalnızca Birkaç Kişi Ölür Acıdan
      Eskiden Ölümle Tartılırdı Ayrılık
      Kiminin Hayatı Yalnızca Unutkanlıktan

      Her Şey, Herkes İçin Değildir Oysa
      Kimi Hiçbirşey Ögrenmez Karanlıktan
      Yalnızlığı Kullanmayı Bilmez Kimi
      Kimi Ayrılamaz Karanlıktan

      Yağmur Herkese Yağar
      Ama Çok Az İnsan Tutar Yağmurun Ellerini
      Onca Şarkı Onca Film Onca Roman
      Ama Sevmeye Yetmez Herkesin Kalbi

      Çığ Altında Kalan Sele Kapılan
      Aşktan Ve Acıdan Ölen
      Birkaç Kişi Dünyayı Başka Bir Yer Yapmaya Yeter
      Aslında Onların Hikayesidir Anlatılan
      Diğerleri Dinler, Seyreder, Geçer Gider
      Geçer Gider Herkes
      Hikayelerdir Geriye Kalan. Yazar : MURATHAN MUNGAN

  18. sözümüz geçerlidir memnuniyetle:))

  19. emeği geçen herkese teşekkürler

  20. Bizlere yazılarımızı, yorumlarımızı yayınlayabileceğimiz bir platform sundunuz.

    Yazı, yorum ve düşüncelerimizi kısıtlama yapmadan, sansür uygulamadan yayınladınız.

    3167 ve 5941’in getirmiş olduğu haksızlık ve hukuksuzluğa karşı yapılan mücadelede bizlerin de bir nebze olsun katkısı olabilmesinin önünü açtınız.

    Sağolun, varolun …

  21. kar-kış bitsin, kalamış sözü verenlerin sözlerini tutmasını bekliyoruz 🙂

    Çek yasası düzelir. Bayram olur. Biz Kalamış’da buluşuruz.

Yorum yaparak destek olabilirsiniz