Ben bir Türk Hâkimiyim!


Ben bir Türk Hâkimiyim!

Hâlen, “bağımsız” yargının bir mensubu olarak Bolu Adliyesinde Ağır Ceza Hâkimi sıfatıyla görevime devam ediyorum.

23 yıla varan meslek hayatım boyunca, bakmakta olduğum davalar hakkında karar verirken, hiç kimsenin tesiri altında kalmaksızın, sadece “vicdânî kanaatlerimin sesini” dinledim; haklı olduğuna inandığım davaları kabul; inanmadıklarımı reddettim.

Yargının “bağımsız” oluşundan aldığım güçle birilerini mutlu etmek için değil, kanuna ve hukuka uygun olarak, dâimâ “vicdânî kanaatlerime göre” karar verdim.

Şüphesiz, mesleğimin icrası sırasında, kararlarımı etkilemeye çalışan unsurlar hep oldu; ama, ben, hiç birine kulak asmadım; telefon ettiklerinde âhizeyi suratlarına kapadım; odama girdiklerinde kapı-dışarı ettim; “kendi hür vicdânım dışında” kimseye “eyvallahım” olmadı!

Çünkü, arkamda, mensubu olmaktan her zaman gurur duyduğum “Büyük ve Bağımsız Türk Yargısı” vardı!

Eğer, mensubu olduğum yargı kuvveti, “bir yerlere bağımlı” olsaydı, yargılamaya ilişkin yetkilerimi vicdânî kanaatlerime göre değil, “birilerini” memnun etmek için, onların arzuları, çıkarları ve tâlimatları doğrultusunda kulanmak mecburiyetinde kalacaktım; bu durumda ise, haktan, hukuktan, adâlet ve hakkâniyetten söz edilemeyecekti.

Kezâ, yüce yargı, eğer “bağımlı” olsaydı, mesleğimi, yargıyı bağımlı hâle getiren siyasî iktidar mensuplarının görüş ve tâlimatları yönünde icra ediyor; kararlarımı da (açıktan açığa olmasa bile, gizliden gizliye) onların emirleri doğrultusunda veriyor olacaktım! İşte, benim, bu “en büyük nimetim”, kendi hür ve özgür iradem / vicdânî kanaatim, 12 Eylül 2010 Pazar günü -ne yazık ki, bir daha geri verilmemek üzere- elimden alınmak isteniyor; bundan böyle, kolu-kanadı kırılmış “bağımlı ve cüce” bir yargının mensubu olarak siyasî iktidârların “robotu” haline getirilmek isteniyorum!

Şimdi, buradan, “evet”çilere, “şimdilik evet”çilere, “yetmez ama yine de evet”çilere ve “boykot”çulara seslenmek istiyorum: Benim, bir hâkim olarak, yargısal kararlarımı “kanuna ve hukuka uygun biçimde vicdânî kanaatlerime göre” mi, yoksa “siyasî iktidârlara mensup organ, makam, merci veya kişilerin emir ve tâlimatlarına göre” mi vermemi istersiniz? Suçsuz olduğuna inandığım bir sanığı tam beraat ettirmek üzere iken, o sırada beni arayan kişinin aksi yönde karar vermemi “emir buyurması” üzerine (içim kan ağlayarak) mahkûmiyetine karar vermem hoşunuza gider mi?

Veya, tam tersi, eldeki delillere göre cezalandırılması gereken azılı bir fâili, hakkettiği cezaya çarptırmak üzere iken, fütursuzca odama dalan “birinin ya da birilerinin zoru ile” beraat ettirmem, adalet duygularınızı incitmeyecek mi?

İşte, anayasa değişikliği ile yapılmak istenen budur!

Asıl amaç, bugüne kadar bin türlü hileye, bâdireye, entrikaya, tertip ve düzene rağmen, hâlâ “bağımsız” kalabilmeyi başarmış olan Yüce Türk Yargısını, idareye bağımlı bir “robot yargı” haline dönüştürmektir!

Bundan, hiç şüpheniz olmasın!

Ben… Halkoylaması sonrasında eskiden olduğu gibi, kararlarımı, yine kendi hür irademle baş başa kalarak vermek istiyorum; idarenin mümessilleriyle kafa kafaya vererek değil!

Ben… Kararlarımda bana tesir etmeye çalışan kişilerin suratlarına eskisi gibi telefonu kapamak; odama girdiklerinde ise yine kapı-dışarı etmek istiyorum; her telefon ettiklerinde esas duruşa geçmek ya da mahkemeye geldiklerinde onları başköşelerde ağırlamak değil! “Evetçiler / Boykotçular”, ne olur, mesleğimin biricik güvencesi, varlık sebebi, olmazsa olmazı, bütün gücü-kuvveti, güzelliği, hatta süsü olan “hür irademi / vicdânımı” lûtfen, ama lûtfen elimden almayın; onu bana çok görmeyin; beni birilerinin kulu, kölesi, ırgadı, marabası, kuklası, robotu haline dönüştürmeyin!

Ne olur! Bağımsız Türk Yargısının onurlu bir mensubu olarak -gerekirse- sizlere yalvarıyorum: Kararınızı lûtfen bir kez daha gözden geçirin!

Ne olur!

*  *  *

Yazı: Çetin Canbazoğlu.

http://www.facebook.com/?ref=logo#!/notes/cetin-canbazoglu/bir-hakimin-feryadi/132316100147905  adresinden alıntıdır.

1 responses to “Ben bir Türk Hâkimiyim!

  1. sayın başkan, yazınızı ibretle okudum. bu bir hakimin feryadından ziyade siyaset yapan bir hakimin hyazısı gibi geldi. madem hür iradenizde karar verdiğinizi ve bu güne kadar yapılan tüm baskılara rağmen ısrarla vicdani kanaatinize göre karar verdiğinizi ifade ettiniz o halde bundan sonra da verebilirsiniz. ben şunu anlamak istiyorum. bugün belliki hsyk üyeleri sizin hayat görüşünüze daha yakın ve başınıza birşey gelmeyeceğini düşündüğünüzden rahatsınız. madem herşeye ortadan bakıyoruz. yarın sizin görüşünüze ters bir hsyk oluşursa (mevcut sistemde) ve gerekçesiz olarak sizi meslekten ihrac eder ya da kabullenemeyeceğiniz bir yere tayin etti. bu durumda da aynı fikirde olur muydunuz. dünyanın hiç bir yerinde görevdeki bir hakimin özellikle yargısal bir değişiklikte ihsas-ı reyde bulunup da halen görevde kalabildiğini görmedim. örneğin, 12 eylülde referandum geçti diyelim, sizin anlatımınıza göre bu tarihten sonra baskı oluşacak ve kararlarınız yönlendirilecek. artık ben size güvenemem. sizin verdiğiniz her karar artık şaibeli olur. madem bu kadar vicdani kanaate önem veriyorsunuz, yazınız şöyle olmalıydı. “bu değişiklikte böyle sakıncalı haller görüyorum ama ne olursa olsun ben yine vicdani kanaatime göre karar veririm.” bağımsız bir yargıç olarak sizden bunu beklerdim.

Yorum yaparak destek olabilirsiniz